30 Aralık 2014 Salı

Yeniyıldan Kastım..

Noel kavramı bizim için nedir? Noeli neden kutlarız ki biz? Bizim görevimiz mi? Bu yazıyı okuduktan sonra beynimin yobazlığa çalışan bi makineden ibaret olduğunu düşünmeyin. Sadece mantıklı düşünerek, kafanızda acaba soruları sorarak yazımı okuyun ve karar verin. Biz müslümanız değil mi? Size dininiz nedir desem Elhamdülillah müslümanım dersiniz hepiniz. Ama noel kutlayıp, hindi kesip, yılbaşı ağaçları kesmekten de geri kalmazsınız. Kurban Bayramında hayvan kesimine katliam der, hindi kesmeye çekinmezsiniz. Ağaçların oksijen için öneminden bahseder, çam ağaçlarını katledersiniz. Hristiyan adetlerini uygulamaya bayılırsınız. Peki bu ne kadar doğru? Eminim ki hepimizin gururu var peki neden bu konuda gurur yapmıyorsunuz? Sizin hiçbir geleneğinizi uygulamayan, dalga geçen bir toplumun geleneklerini uygulamak gurursuzluk değil mi? Sizle dalga geçene tavır koymak yerine hadi bende seninkini yapayım. Tamam yeni yıl 1 rakam değişir ama bizim yeniyıl anlayışımız ne olmalı biliyor musunuz? İnşallah bu sene  geçen senelerde yaptığım hataları yapmam , daha verimli bir yıl geçiririm. Ama sizler yeni yıla nasıl girerseniz öyle geçer düşüncesine inanır, buna inanmakla beraber yeni yıla sarhoş olarak girersiniz. Yani tüm yıl kendinizi bilmeden mi gezmek istiyorsunuz anlamadım. Umarım başkalarının adetlerini uygulayıp kendi adetlerinizle dalga geçmeyi bırakırsınız. Hepinize sağlıklı yıllar..

Kar demek..

           Kar... Ne çok anlam yükler insanlar kara. Yeniyılın habercisidir, aşkın en romantik halidir, eğlencelidir, mutluluktur, çocukluktur, kardan adamdır, aşktır.. Ama en çokta hüzündür. Kar öyle bir şeydir ki insanları yakınlaştırır, bir anlığına sanki otuz yıldır tanışıyormuşsunuz hissini verir. Sanki aşktır o an aranızdaki, kardeşliktir, iki yabancının arkadaş olmasıdır, küslerin barışması, yakın olduğunuzla daha da yakınlaşmaktır. Ama bu hisler sadece o an için geçerlidir. Kar bitti mi, iki yabancı, iki düşman, iki mutsuz oluverirsiniz. Mesafeler girer tekrar araya. Beklersiniz o günleri.. Haksızlık değil midir bu peki? Karın yaptığı koca bir kandırmaca değil midir? Bir anlığına mutluluk verip, sonra o mutluluğu alarak geriye hüznü bırakması bencillik değil midir?
          Ama her şeye rağmen değerlidir, her sene dört gözle kışı bekler, on gözle karın yağmasını bekleriz. Gittiğinde hüzün bıraksa da verdiği mutluluğu daha üstte tutar yine onu bekleriz, hep bekleriz, biz hep bekleriz. Umarım bu sene kar herkese en büyük mutluluğu verir geri almadan. Güzel anılar verir hüzün bırakmadan.

18 Aralık 2014 Perşembe

745..

Kendime bir fincan kahve yaptım, oturdum bu yağmurlu günde ve düşündüm. 745 gün önceki hayatımı düşündüm, sonra şimdiki hayatımı. Sonra kıyasladım iki hayatım arasında ne gibi farklar var. Bu 745 gün bana ne kattı benden ne aldı. Düşündüm. 745 gün önceki hayatımı hala yaşasam daha mı mutlu olurdum, yoksa böyle daha mı mutluyum? Ve şunu öğrendim. Bu 745 günde olgunlaştım ben, büyüdüm. Mutlu olmayı öğrendim. İlham kaynağım var artık. Üzülmekle mutlu olmak arasında ki o ince çizgiyi keşfettim. Anılar artık acıtmadı. Geçmişime bağlanmamayı öğrendim. Anı yaşadım. Asla pişman olmadım. İnsanların önyargılarını boşvermeyi öğrendim, arkamdan konuştuklarını duymadım. Kendilerine göre doğru olan ama bana yanlış olan tavsiyelerine kulak tıkadım. Çünkü benim sadece bir hedefim vardı ve o hedef yolunda her şeyi yapmak benim için mübahtı. Bunun adı gurursuzluksa evet gurursuzluk yaptım, fazla cesaret demekse evet çok cesaretliydim, takıntı mı evet takıntılıydım, hırs ise evet çok hırs yaptım. Ben hedefime takıntılıyım. 745 gün benim için bir yarıştı ve bende her insanın yapması gerektiği gibi yarıştım. Sıkılmadım, olumsuz olmadım. Hala daha değilim. 745 güne daha kaç gün daha eklenir bilemem. Belki bi 745 gün daha eklenir belki sonsuzluk. Hayatın getireceklerinden haberim yok. Ama şimdilik askıya almanın vakti geldi. Hayır sakın yanlış anlamayın ben hala benim vazgeçmedim, ama askıya aldım. Böyle gerekiyor bundan sonra. Anladım bu son durak. Savaşma vakti tekrar geldiğinde ise ben yine orada olacağım...

11 Aralık 2014 Perşembe

Fazla Hoşgörüsüz.

                     
Yaklaşık 20 gündür içimden gele gele bir yazı yazamıyorum. Ben bu değildim. Çevremde yaşadığım olaylar, üzerime oldukça gelinmesi ilham perilerimi kaçırıyor. Yazılarıma gerek gizliden, gerek açık açık gelen yorumlar şevkimi kırıyor. Kötü yorumlar demiyorum aksine övücü şeyler genelde ama bir kaç duygusal yazı yazdığım için amansız bir aşk acısı çektiğim sonucu çıkarılması, insanların saçma tepkileri yoruyor. Aşk acısı çekiyorum ya da çekmiyorum bu benim dışımda kimseyi ilgilendirmiyor. Yazılarımın konusu herhangi bir şey olabilir. Ama her insanın bir ilham kaynağı vardır ya benim ki de aşk . Yani bunu yazmak için aşk acısı çekmem gerekmiyor. İçimde amansız bir sevgi var dış dünyaya duyduğum ve bunu yazılarımla paylaşıyorum.


 Herkes sevsin, herkes sevginin ne kadar güzel bir şey olduğunu görsün istiyorum. Yazılarımda değerden bahsediyorum, beklemekten, saygıdan bunların hepsi günlük yaşantımızda göz ardı ettiğimiz şeyler çünkü. İnsanları yargılamaktan başka bir şey yapmadığımız için. Hepimiz bencil olmamış mıyız. Dönün bi kendinize bi çevrenize bakın. Herkesin tek amacı ''ben''olmuş. Ama çevrenizde saygı duymanız, değer vermeniz gereken insanlarda var. Bu dünyada hepimiz yaşıyoruz. Bencil olmak için gelmedik. Eleştirmek için gelmedik. Hoşgörü için geldik, değer için geldik, saygı için geldik. Ama bazen öyle şeyler oluyor ki amacımızdan sapıyoruz. Benlikçilik resmen ruhumuzun bir parçası gibi oluyor. İyilik bize çok uzak, insanların kalbini kırmak kolay yolmuş gibi geliyor. Ama değil. Gerçekten nasıl yaşayabiliyorsunuz. Bir insanın kalbini kırdığınızda nasıl vicdanınız rahat uyuyabiliyorsunuz? Nasıl hayata devam edebiliyorsunuz? Cidden merak ediyorum. Hayır ben haklı olsam bile arkadaşımla tartıştığım da yemek bile yiyemiyorum da..

30 Kasım 2014 Pazar

Bizim Şehrimiz

Bir gün kaçacak olsam bu şehirden, bizim şehrimize giderim. İlk birlikte gittiğimiz yere. İlk birlikte yemek yediğimiz restauranta giderim. İlk birlikte yürüdüğümüz sahil kenarına giderim. İlk birlikte güldüğümüz uçsuz bucaksız yeşil alana giderim. Onca şey yaptığımız, hayatımın en güzel 3 gününü geçirdiğim o şehire giderim işte. Senin yanımda olmana rağmen bana nefretle baktığın ama benim sen yanımdasın diye mutluluktan her şeyi unuttuğum o zamana dönerim. Biliyor musun ne senin nefretin önemliydi o an ne de hakkımda düşündüklerin. Benim için önemli olan senin yanımda olmandı. Her anı aklıma kazımam. Sabah ilk uyandığında nasıl görünürsün, hangi yemeği yersin, bir gün boyunca nasıl davranırsın bunları aklıma kazıdım. Seni ve beni o şehirde biz yaptım ben. Birlikte adım attığımız her yeri bizle özleştirdim. Sen oldun her adımım. 72 saatim sen oldun. Otobüs yolculuklarında ne yaparsın; uyuyanlardan mısın yoksa müziğiyle yolu izleyip hayallere dalanlardan mısın? Bunu öğrendim ben. Her şeyini ezberledim. Yüzünün her hattını inceledim sen uyurken. Uyuyunca nasıl görünürsün? Güldüğün de çıkan elmacık kemiklerini, bağırdığında kızaran yüzünü tanıdım ben. Ezberledim. Ve artık biliyorum ki bir gün bu şehirden bıkarsam oraya giderim ben. Bizim şehrimize, bizim sokaklarımıza, bizim sahil kenarımıza ... Seni asla kötü hatırlamam çünkü hayat insanları kötü hatırlayıp üzülmek için çok kısa. Ben, bu bana göre güzel anılarımla mutlu olur, dolaşırım yalnız başıma, bir zamanlar seninle dolaştığım o sokaklarda...

27 Kasım 2014 Perşembe

Kadın, Erkek ve Şiddet

Kadınları hor gören erkeklerin olduğu millete mensubuz. Hayır bulunduğum milletten gurur duyuyorum fakat kadınlara yeterli değerin verildiğini düşünmüyorum. Parayla satılanlar, cahiliye döneminde sırf cinsiyeti kız diye diri diri gömülenler, saçma nedenlerle öldürülenler, saçma nedenlerle yüzleri tanınmayacak hale çevirilenler.. Hiçbir kadın kocası tarafından, yemek yapmadığı için öldürülmeyi hak etmez. Hiçbir kadın alkolün etkisinde olan kocasından dayak yemeyi hak etmez. Hiçbir kadın parayla mal gibi satılmayı hak etmez. Allah erkeklere güç vermiştir, nazik yaradılışlı kadınlarını korusunlar diye. Ama erkekler bu lütfu kadınlara zarar verme yönünde kullanmışlardır. Kadınlar değer verilmeyi hak ederler, çiçek gibi bakılmayı sevilmeyi isterler. Erkekler de severler, korurlar, değer verirler. Fıtrat budur kimse bunu inkar edemez. Ama cahillikten midir, güç gösterisi yapmak için midir bilinmez şiddet her ilişkide kaçınılmaz sondur. Çiftlerin birbirine saygı duyup, değer vermesi gerekirken erkekler asıl görevlerini unutur koruması gerekirken zarar verirler. Kadınlarda sütten çıkmış ak kaşık demiyorum. Ama yemek yapmamanın suçu da ölüm değildir. Lütfen çocuklarınıza ilk önce karşı cinse saygıyı öğretin. Farklılıkları sevmeyi öğretin. Değer vermeyi öğretin. Sevmeyi öğretin. Karşı cins öcü değildir.

15 Kasım 2014 Cumartesi

Güç

Belki de son olması gereken şeydi yaşlı gözlerimle, kendini beğenmiş gözlerinin buluşması. Şans eseriydi belki de , tesadüftü, ama ben her zaman güçlüydüm senin gözünde. Birden güçsüz kaldım aramızda ki tek mesafe aptal bir cam parçası ve sen yine gittin. Her zaman gittin. Her zamanki gibi en iyi yaptığın şeyi yaptın ve gittin. Ama ben hala güçlüyüm. Bir şey kaybetmedim gücümden. O an sadece bir sanrı gibi kalsın sende. Gerçek değildi serap gördün. Çünkü ağlamak bana yakışmaz. Hele de sen görmezsin çünkü ben güçlü ve kalpsizim ya. Boşversene . Sadece baktın ve gittin bugünde. Diğer günlerden bir farkı olmadan ...

5 Kasım 2014 Çarşamba

Sadece Hayal Et

Pablo Picasso şöyle demiş; '' Hayal edebildiğimiz her şey gerçektir. '' Gerçekten öyleymiş. Kendisini tanıdığımdan bu yana her zaman tanışmayı, oturup sohbet etmeyi hayal ettiğim bir idolüm vardı. Evet üstte gördüğümüz bayan; Tuğçe Özcan. Kendisi blogger, yazar ve editör. Ciddi ciddi 2 senedir hayranı idim. Blog okurluğu ve blog yazarı olmama vesile oldu. Çıkardığı 3 kitabı da okudum ve bloğuna yazdığı her yazıyı attığı dakikada okurum. Enlerini bilir, hayat felsefesini severim. İşte muhteşem ve her anlamda bana hitap eden sevgili yazarımla dün tanıştık. Tam hayalimde ki gibi harika bir insan, muhteşem bir gün, güzel anılar ve bunların kanıtı fotoğraflarımız. Sıcak kanlılığıyla sanki beni 10 senedir tanıyomuşcasına olan samimiyeti beni benden aldı. Tam bir hanımefendi. Ve finalde okuması için verdiğim blog adresim. O kadar güzeldi ki artık benim kanımca hayal ettiğiniz sürece her şey gerçekleşebilir. 2 senedir hayalimdi ve çok şükür gerçekleşti.
    O yüzden sadece isteyin, kalpten isteyin ve gerçekleşsin..

1 Kasım 2014 Cumartesi

Güle Güle

Hayatım film gibi olduğundan beridir film izlemiyorum artık.. Her anım bir filmden alınmış sahne. Filmlerde ki gibi yağmurlu bir havada peşinden koşarsın yerdeki ufak göllere bata çıka gidersin yanına, bir dinle bir kez bak yüzüme bir kez ciddiye al dersin. ''Git, seni de aşkını da merak etmiyorum!'' cevabını alırsın. Her yağmur damlası vurduğunda yüzüne, o cümlede çarpar bütün gerçekleri. Ve gider sende ıslak üst başın ve ıslak gözlerinle bakar kalırsın ardından . Uzaklaşır, uzaklaşır, uzaklaşır.. Düşünürsün o giderken hani benim hatrımı boşver, beni boşver insanlığında mı yok senin be adam. İçinde merhamet duygusu da mı yok. Bu kadar mı gaddarsın. İnanılmaz tabi filmlerde izlersin bu filmlerde olur dersin gerçekte bu kadar olmaz dersin ama yaşayınca gayet de gerçekliğini görürsün. Sevgine ya inanılmaz ya önemsenmez. Ama saygı bir insanın duygularına saygı da mı duymazsın. Binlerce düşünce geçer aklından o köşeyi dönene kadar ve sonra bir şok dalgası.. Sadece şok . Ne bir tepki ne bir damla gözyaşı.. En büyük acıdır belki de sessiz acı.

30 Ekim 2014 Perşembe

Durumlar Böyle

Acı.. Manevi acı gerçekten hissedilir mi, canın yanar mı gerçekten, hiç geçmeyecekmiş gibi hissettirir mi, ilacı yokmuş gibi, derin bir aahhh dökülür mü dudaklarından? Dökülürmüş.. Gerçek acıdan daha betermiş meğer, daha çok hissettirirmiş kendini. Gerçek acı da en azından bilirsin nerenin acıdığını, ona göre tedavisini yaparsın. Ama manevi acı.. Bilmezsin ki neren acıyor, kalbin mi, miden mi, için mi, yoksa ağlamaktan şişmiş gözlerin mi.. Hangisini iyileştirebilirsin ki, hepsine yetemezsin. Zaten yetsen de ilacını bilemezsin. Ya da ilacını da bilirsin ama ilacı bulamazsın, ilaç olmak istemez sana.. O zaman yıkılırsın . Bir zamanlar kendine ilaç arayan sana ilaç olmak istemez. Bir zamanlar senin gibi kendini kahredenler anlamaz. En çokta bu koyar ya, düşenin halinden düşen anlarmış ama o anlamaz.  Düştüğüne rağmen anlamaz. Ne denir onlara bencil mi? Yoksa kalbi olan kalpsiz mi? Hangi sıfat yeterlidir onları tanımlamaya, Türkçe de ki hangi sıfat tamlaması... Hangi isim aslında seni bal gibi anlayan ama anlamak istemeyenlere verilir? Yine susarsın, onca susmuşluğa rağmen yine susarsın. İçinde olan insanlık için susarsın. Patlayacak zamanın gelmemesini dileyerek susarsın..

28 Ekim 2014 Salı

Sonsuz Bir Akşamüstü Şimdi



       Senle oturup karşılıklı iki çay içemedik. Sohbetin derinliğine dalıp çayımızı soğutamadık. Çayımızın soğuduğunu görünce birbirmize utançla gülümseyerek bakamadık. Birbirimizin zaaflarını öğrenemedik. Birbirimizin zaafı olamadık. Birbirimizin gözlerine uzun uzun bakamadık. Yüzümüzün her ayrıntısına sanki bir daha göremeyecekmişcesine, ezberler gibi bakamadık. Yeri geldiğinde karşı fikirlerde olup tartışamadık bile . Biz ne yaptık peki? Sen sustun ben konuştum, sen gözlerini kapadın ben baktım, sen güldün ben ağladım, sen nefret ettin ben sevdim, sen mutluydun ben hüzünlü, sen yaşadın ben öldüm.  Sesini dünyanın en güzel müziğiymişcesine dinleyemedim, yüzüne dünyanın en güzel portresiymiş gibi bakamadım. Ne anlamı kaldı bu kadar senenin, ne güzelliği kaldı. Boşa yaşanmış seneler, boşuna üzüntüler hırpalanmalar. Keşkelere yer yok hayatımda ama keşke karşılaşmasaydık be.

19 Ekim 2014 Pazar

Aşkın Tanımı

   Son zamanlarda yazdığım yazılardan da -okuduysanız- anlayacağınız gibi aşk hakkında bir sürü yazı yazıp, bir sürü yazılar okudum. Yani kısaca aşk hakkında yoğun bir araştırma içerisindeyim. Bunun sebebi de gözümün önünde bir sürü aşık olduğunu sanan insanlar olması. Ve hiçbirinin de mutlu olmaması. Aşk mutsuz ediyor ama aşksız da yaşayamıyorlar. Bende oturdum bu nasıl bir şey diye düşündüm okudum araştırdım ve sizlerle paylaşmak istedim. Daha çok eski hikayelere eski aşklara yöneldim. Bir sürü aşk hikayesi okudum. Hepsinde ortak bir şey fark ettim  ki aşık olduğun kişi kim olursa olsun nasıl bir insan olursa olsun gözün hiçbir kötü yönünü görmüyor. Gözlerin kör oluyor. Dindar biriysen aşık olduğun kişi ateist olsa bile umrunda değil, güzel biriysen o da çirkin olsa bile umrunda değil.  Ayrıca gurur da takılmıyor pek. Ben ilişkide gururu takan tarafa aşık demem. Kızmayın ama Züleyha bile Yusuf'a olan aşkında gururunu hiçe saydı. Hem kendinden küçük hemde kölesi olan bir adam. Bu devirde öyle bir durumda kadınlar dönüp kölesine bile bakmaz ama Züleyha aşkından ne gururu ne ünü gözü gördü. Yani kıssadan hisse aşık olduğun zaman köle olmasını gözün görmez, gururunun umrunda olmaz.
          Başka bir konu da gerçek aşık olan sevildiğini karşısındakinden her zaman duymak istemez öyle bir çabası yoktur. Çünkü kendi sevgisinin ikisine yeteceğini düşünür. O yanımda olsun ama benim aşkım yeter. Kendi de söylemez pek çünkü söylemeyi değil en güzel şekilde göstermeyi sever. Bir aşığa göre her zaman aşkını göstermek söylemekten daha anlamlıdır. Tabi arada söyleyin de :)
          Kısaca aşkta gurur olmaz, aşkında kötü yön olmaz, aşk söylenmez gösterilir. Eğer aşıksan gurur yapmayacaksın, kötü yöne gözlerini kapatıp aşkını göstereceksin.
 

17 Ekim 2014 Cuma

Aşk.. (Alıntıdır.)

 Hz. Aişe, Peygamberimizle (asm) yeni evlenmişti.
Eşinin kendisini sevip sevmediğini merak etmekteydi ya da kendisini ne kadar ve nasıl sevdiğini...

Hz. Aişe bu düşüncesini Peygamber Efendimizle (asm) konuşmadan edemedi.
"Ey ALLAH'ın Resulü (asm), beni seviyor musun?"

"Evet, Ya Aişe, tabi seviyorum!"

Hz. Aişe dahasını da merak ediyordu, acaba nasıl seviyordu? Hemen sordu:
 "Beni nasıl seviyorsun?"

Peygamberimiz (asm) sevgi şeklini tanımladı eşine:

"Kördüğüm gibi."

Bu cevap Hz. Aişe'yi çok sevindirdi, çünkü kördüğüm açılamazdı.

Açılmayan, bitmeyen sırlı bir sevgi demekti.

Alacağı cevap onu çok mutlu ettiği için, Hz. Aişe sık sık sorardı:

"Ey ALLAH'ın Resulü, kördüğüm ne âlemde?"

Peygamberimiz (asm), Hz. Aişe'yi memnun eden cevabı verirdi her defasında:

"İlk günkü gibi..."

15 Ekim 2014 Çarşamba

Falan Filan

         Sana uzaktan bakıyorum Sana bakmak inanılmaz mutlu ediyor beni. Sen gidince aklım da senin peşinden sürüklenip gidiyor, yüreğim de.. Yanında biri mi var, ona bir şey mi söylüyorsun, onunla gülüyor musun.. içim yanıyor. Ama senden sonra gördüğüm o insan birden senden biri oluyor. Senin baktığın her yer artık güzel, senin konuştuğun her insan, özel oluyor.

Sen evine şu yollardan gidiyorsun. Ardından yürüyorum. Beni fark etmiyorsun. Önünden geçtiğin evlere, gölgesinde yürüdüğün ağaçlara, her gün bindiğin otobüse bakıyorum. Senin gözünle bakıyorum. Sen yokken de o yollardan defalarca geçiyorum. Senin kokun, senin havan, senin auran sinmiş havaya.. Sanki seni soluyorum.

Akşamları ne yaparsın acaba? Sofraya oturduğun zaman yanında kimler var? Hangi yemeği severek yersin, neyi sevmezsin? Kitap okur musun? Hangi kitapları seversin? Ne tür filmlerden hoşlanırsın? Televizyon izler misin? Gece sokağa çıkar mısın? Arkadaşlarınla en çok neye gülersin? En çok kim kızdırır seni..Hangi futbol takımını tutarsın?

Bilmeliyim. Senin hakkındaki bütün ayrıntıları öğrenmeliyim. Çünkü ben de o filmlere gideceğim, ben de o dizileri izleyeceğim, ben de o yemekleri seveceğim yada nefret edeceğim. Bilmeliyim. Baştan kuruyorum dünyamı. Seninle yaşamaya başlıyorum.

Onca kalabalığın içinde, karmaşık yaşamın ortasında eğer sen varsan daha seni görmeden bir kuş gibi çırpınmaya başlıyor yüreğim. Bir ışık çarpıyor yüzüme, bir sıcaklık yürüyor göğsümde. Anlıyorum ki sen varsın. Sen ordasın. Sen gelmişsin. Bakmadan, başımı çevirip seni görmeden varlığının farkındayım.

Ey uzak uzak baktığım.. göz göze gelmeden, saçını okşamadan, değil bir rüyayı bir cümleyi paylaşmadan sevdiğim sevgilim. Bir aşk filiz verdi, fidan verdi, kök saldı içimde. Onu sana göstermek için ömrümü veririm.

12 Ekim 2014 Pazar

Beklemek Diye Bir Şey Yok

Beklemek.. Siz hiç gelmeyeceğini bildiğiniz bir şeyi bekler misiniz? Hele de beklediğiniz şey olduğu gibi kabullendiğiniz bir şeyse. Ama gelip gelmeyeceğinden de emin değilseniz. Yani şöyle ki bir şeyi bekliyorsunuz ama o şeyin ne sizin onu beklediğiniz hakkında fikri var, ne de siz onu beklediğinize dair işaret veriyorsunuz. Garip bir şey işte. Birini beklemek güzeldir. Güzel hayaller kurmanızı sağlar. Hayalinizde hep beklediğiniz şey istediğiniz gibi gelir, istediğiniz olaylar olur. Haberi olmadığı için, vereceği tepkiyi bilmediğiniz için, istediğiniz gibi şekillendirirsiniz. Hayal dünyasında yaşasanız da gayet mutlusunuzdur. Çünkü hayallerinizde beklediğiniz kişi istediğiniz şekilde sizindir. Ama sonra bir şey olur çok beklediğinizi fark edersiniz gereğinden fazla. Bir insana göre oldukça fazla. Hayalde sizindir ama gerçekte değildir. E ne yapacağım o zaman diye düşünüp durursunuz. Gelen giden yok kaç yıl olmuş. Her şey sadece hayalde güzelmiş meğer. Gerçekte yokmuş. Gerçekte bir anlamı yokmuş. Ne geleceği varmış ne de bir oluru.. Artık hiçbir şekilde imkanı yok, ne o gelebilir ne sen gidebilirsin. Gerçek bütün çirkinliğini yüzünüze vurur. Artık hayal bile kuramazsınız çünkü mantıksız. Çünkü artık gerçek olmayacağını idrak ettin . Bitti işte hayallerle zorlayıp daha fazla neden canını yakıyorsun ki. Hayallerini kimse gerçeğe çevirmeyecek. Ona bir yerlerden de vahiy inmeyecek. Artık hayatına devam etmek zorundasın. Zor olsa da hayallerin geceleri kabusuna dönse de artık devam etmen gerek. Seni bekleyen onsuz da olsa bir gelecek var önünde. Hayat var. Sana değer veren insanlara karşı sorumlulukların var. Eskiden her şeyiyle kabul edip beklediğin kişi bunun değerini bilip gelmedi işte. Artık zor olsa da hayatına her şeyiyle kabul ettiğin başka insanları sokmalısın. Ama nasıl olur ki o başka onu kabullenmek daha farklıydı çünkü ona aşıktın. Anlamı kalmadı gerçi artık kabullenmenin de aşkın da çünkü görmedi, bilmedi, kıymetini bilemedi. Ben yapamasam da sen yap, hayatına devam et. Zorundasın..

10 Ekim 2014 Cuma

Gurura Yer Yok!

Yav ben anlamıyorum neden iki tarafta severse küslük olsun kii?  Sorun kalır mı ki iki tarafta severse. Gerçek sevene engel midir olanlar? Ne yaşanırsa yaşansın insan sevdiğini bırakmaz ki . Hatta bu sevgi tek taraflı olsa bile. İsterse iğrenç bi insan olsun, isterse yaşadıkları olaylar ağır tramvatik olsun ama yine de sevene engel değildir. Gururu bir kenara bırakın artık.Gururun modası geçeli çok oldu. John Ruskin'in bir sözü vardır; ''Genellikle büyük yanlışların altında gurur yatar''. İnsanlar o kadar takılmış ki bu 5 harfli kelimeye, sevdiğin için en ufak bir şey yapsan adın yüzsüze çıkıyor. Yaparım tabi o benim sevdiğim değil mi sonuçta. Allah insanlara duygularını kullansın diye vermiş. Duygumuzu kullanmadıktan sonra ne işe yarar ki? Aşkta mantık kullanılmaz. Aşk zaten mantık dışı bir olay bir de onun üzerine mantık kurmaya çalışıyoruz. Sonra iyice saçmalıyoruz bu seferde neden olmuyor triplerine giriyoruz. Olur olmadık yerlerde gurur yaparsak olmaz çünkü. Hele ki çift taraflı olan aşklarda; tamam sorun yaşarsın en doğal şey bu sorun yaşamadan tadı çıkmaz zaten ama abartmayın, 1 hafta yüzüne bile bakmamak ne demek yav sen dünyada ki en güzel şeye sahip olduğunun farkında değil misin? Karşılıklı sonsuz sevgi. Buna sahipken aranıza 3. şahısları sokup mutsuz olmayın, saçma olayları sokup huzursuz olmayın. Bırak dağınık kalsın der yeşilçam film repliği. Öyle olması gerekiyormuş olur. Ama bu senin ondan ayrı kalman gerektiği anlamına gelmez. Yani sen dünyanın en güzel şeyine sahipsin o yüzden gurur yapmak gibi bir lüksün yok. Bunu bir anlayın, kaderinizin ve Allah'ın size bahşettiği o güzelliği gurura mahkum etmeyin. Velhasıl gururunu her şeyin üzerinde tutan insan olgunlaşamaz . Gurur mutluluk getirmez. İnsanı güçlü yapar, ama mutlu değil.



9 Ekim 2014 Perşembe

Bir Zamanlar 2..

Aşık olmuş olmasına da tarihte ki her aşk hikayesinde, her aşk masalında ki kötü kahramanlar bu iki gencin hikayesinde de varmış. Kız her şeyden habersiz aşkını içinde yaşarken bir gün aldığı kötü haberle sarsılmış .. Kötü insanlardan biri bu çocuğa gidip kızın kötü bir insan olduğunu söylemiş. Genç oğlanda kızı tanımadığı için o insanın söylediği sözlere inanır olmuş. Ne kız bilirmiş bu insanın kim olduğunu, ne de genç oğlan. Genç oğlan bile tanımıyormuş kendisine bu kızı kötüleyen insanı. Ama yine de insan inanmak istediğine inanırmış ya. Kızda günden güne üzülüyormuş. Hem bir insanın kendisinden iftiralar atacak kadar nasıl nefret edebileceğini aklı almıyormuş, hemde oğlanın kendini tanımadan peşin hükümler vermesine inanamıyormuş. Ama bu olanlar ona olan sevgisini de azaltmıyormuş.  Kız kendini toparlamasına yetecek ufak bir mutluluk kırıntısı beklese de oğlanın bakışları kıza her geçen gün daha da kötüleşiyormuş. Aslına kıza göre oğlanda haklı, sonuçta kızı tanımıyor ve o yüzden ona söylenen şeylere inanıyormuş. Kız da savunma yapmaya karar vermiş en sonunda. Oğlanı karşısına alıp açık açık söyleyecekmiş ben kötü biri değilim diye. Ama cesaret nerde. Daha göz göze bile gelemezken konuşmak ne kelime. Neyse ki kız cesaretini toparlayıp karşısına çıkmış genç oğlanın. Başlamış anlatmaya ama aşk ya unutmuş ne söyleyeceğini karşısında bakar olmuş sadece yüzüne. Susmuş susmuş en sonunda bakmaya doymasa da sonunda ağzından bir cümle çıkmış; ben kötü biri değilim diye. Kız saçmalamış çocuk dinlemiş. Ama alaycı yüzüyle sadece bir kulağından girmiş ötekinden çıkmış. Kız biraz vicdan rahatlamasıyla yine biraz burukluk olsada normal yaşantısına devam etmiş. Aradan geçmiş bir zaman . Kız yine bir haber almış çocuk orada burada kız hakkında demediğini bırakmıyormuş. Kızı resmen değersiz sevgisi olan biri gibi anlatıyormuş. Millete parmakla gösterip bu kız öyle böyle diyormuş.O kötü insan kızı mahvetmiş anlayacağınız, masum aşkını kötü algılatmış herkese.
Kız yinede aşkından susuyormuş . Bir tarafı ona inanmamasına bozulsada yine de vazgeçemiyormuş...

6 Ekim 2014 Pazartesi

Bir Zamanlar..


Evvel zaman içinde kalbur saman içinde NovaRoma adlı bir ülke varmış. Bu ülkede insanlar kendilerine faydalı olacak her türlü işi yapmak isterlermiş. Hatta kendilerini o kadar kaptırırlarmış ki bütün insani duygularını bir kenara atıp sadece mantık çerçevesi içinde olan davranışları sergilerlermiş. Bir gün ufak tefek bir kız okul adını verdikleri yere gitmiş. Bu okul adını verdikleri yerde yine kendileri için faydalı olan bilgileri öğrendikleri yermiş. Bu kız da kitap okumaya meraklı mı meraklı, kendini her alanda geliştirmek için çabalayan bir kızmış. Okulda ki ilk aylarında kütüphane denen o kitaplarla dolu yere arkadaşları onu götürmek istemiş. Kız sınıftan pek çıkmak istemese de kütüphaneye gitmiş. Kütüphanenin kapısını açtığı anda, büyükannesinin anlattığı hikayelerde ki gibi zaman durmuş, her şey ağır çekimde hareket ediyormuş ve gözleri sadece bir noktaya kitlenmiş. Bu hissettiğim de neyin nesi diye düşünmüş kız. Bu hiç mantıklı değil bu başka bir şey demiş. Midesinin ağzından çıkacakmış gibi hissetmesi, kalbinin kanatlanıp uçacakmış gibi gelmesi ve yerinde mıhlanıp hareket edememesi ona mantıksız gelse de bu hisler çok hoşuna gitmiş. Daha sonra bu konuyu arkadaşlarıyla konuştuğunda arkadaşlarının yüzünde anlamsız bir ifade oluşmuş. Neymiş ki bu? Aradan zaman geçmiş ve bu yaşadığının zamanla kaybettiği insani duyguları olduğunu anlamış. Her zaman mantıklı ve her şeyin bilimsel açıklamasını arayan kızımız meğer aşık olmuş. Gözüne uykular giremez olmuş, yediği yemekten tat alamıyor olmuş. Çevresindekiler ise olmaz sen mantıklısın saçma sapan şeylerle vakit harcayamazsın diye kızı iyice teselli etmek yerine bunalıma sokuyorlarmış. Öyle böyle derken 1 hafta geçmiş ve kız yine kütüphanedeymiş. Arkadaşlarıyla oturmuş kitaplar hakkında sohbet ederlerken birden kapı açılmış. O da ne o gün ki çocuk birden içeriye girmiş. Yürüyormuş ve yavaşça kıza yaklaşıyormuş. Kız yakışıklı genç kendine yaklaşırken neye uğradığını şaşırmış. Ve genç gelerek kıza bir kitap ismi sormuş. Kız heyecandan bilmediğini söyleyince genç, kızın yanına gelerek kitaba kendi bakmak istemiş. Aralarında mesafe kalmayınca kızın kalbi kuş olmuş. Allah'tan genç aradığı kitabı bulmuşta kızdan uzaklaşmış. Kız derin bir oh çekmiş. Ama bu kadar yakın olmak kızı duygusal anlamda oldukça hırpalamış. Artık genç kız genç oğlana geri dönülemez bir şekilde aşık olmuş..

5 Ekim 2014 Pazar

Sadece Önyargı

Kötülüklerin anası deyince aklıma önyargıdan başka bir şey gelmiyor. Bir insanı tanımadan nasıl yargılayabilirsin ki. Kötü de düşünemezsin iyi de. Çünkü adı üstünde tanımıyorsun. Senin için faydalı mı zararlı  mı olacağını bilmiyorsun. Bunları bilmeden bu insan böyle şöyle diye yorum yapamazsın. Yok şundan öyle duydum bu kız böyleymiş, yok ondan öyle duydum bu çocuk salakmış. Yav senin kendi fikrin yok mu başkalarından duymayla mı yaşıyorsun. Biri hakkında çok dedikodu yapıp konuşmak istiyorsan ilk önce o insanla bi tanış, birkaç gün geçir sonra de ki bu insan böyle, yinede arkasından konuşulmaz ama önyargı yapacağına bari tanıyıp söyle. İnsan elektriği diye bir şeye inanmıyorum ben. Birini tanımadan kötü veya iyi elektrik aldım triplerine de giremezsin. Kendi adıma konuşayım herkesin ilk görüşte ay ne soğuk bir kız diye düşündüğü, sonradan tanıdığında da muhteşem sohbetli bir insan olduğumu anlayan insanlar çok çevremde. O yüzden sadece ondan bundan duyma dedikodularla insanlar hakkında kesin bir yargıya varamazsın.
Bir de üstüne üstelik bu yargılara varıp diğer insanlara da kötüleyenler var. İşleri güçleri olmadan tanımadığı insanları kötüleyenler de bir o kadar iğrenç bana kalırsa. O yüzden birini tanımadan oturupta öyle böyle demeyin. İnsanları sırf siz sevmediniz diye insanlardan soğutmayın. Eğer arkadaşının iyiliğini istiyorsan bırak o karar versin kimin iyi veya kötü biri olduğuna.

3 Ekim 2014 Cuma

Hayatın Oyunları


Bazen öyle şeylerle karşı karşıya kalırsınız ki dudağınız uçuklar. Sevmediğiniz biri bir anda en yakınınız, sevdiğiniz biri düşümanınızdan farksız olur. Bunlar hayatın bize kimseyi asla tanıyamayacağımızı öğretmek için oynadığı ufak tefek oyunlardır. Büyük konuşmamamız gerektiğini öğretir. Birine ne körü körüne bağlanmak, ne de nefret etsekte arkasından abartılı hareketler yapmamamız gerektiğini öğretir. Biri sizi çok üzmüştür zamanında ama o kişiyi sadece o üzdüğü olayla yargıladığımız için hayatımızdan çıkarırız, bazende sizi üzen farklı bir olayda öyle bir yanınızda olur ki sizin o dağınık halinizi tek başına toparlar.Yaptığı yanlışın aslında o anlık insanlık halinden olduğunu gösterir. Ama sevdiğiniz insan her zaman yanınızda olur sanırsınız sonra nolur üzgün olduğunda sevinir, mutlu olduğunuz da mutluluğunuzu söndürmek için aklına gelen her kötü cümleyi söyler. Yanınızda görünen en büyük düşmanınız olur bir nevi. Bu sizi çok şaşırtsada olayın sonunda kimseyi yaptığı bir olayla yargılamamak gerektiğini öğretir. Artık herkese mesafeli ve nötr davranmayı öğretir. Kimse kimseden değerli ve değersiz değildir. İnsanları ufak hatalarına göre yargılamamak gerekir. Yargılamayın , yanınızdakine de çok güvenmeyin.

29 Eylül 2014 Pazartesi

Değer mi O da Ne ?

Ne demiş Freud; ''Garip değil mi? Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde, ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz.'' Dünyada ki yaşanmışlıkların en ağırıdır belki de. Biri sizin için değerlidir belki canınızı vereceğiniz kadar, bu değeri hissettirirsiniz. İnsanlık halidir hissettirecek şekilde davranırsınız. Sonra nolur tekme.. Birini sakın kaybetmeye neden olacak kadar çok sevmeyin. Birini kaybetmek istemiyorsanız az sevin. Hatta sevmeyin . Bu dünya öyle bir dünya ki kimse sevilmeyi hak etmiyor. Hak eden de bizi bulmuyor. Sevildiğini anlayan topukluyor.
   Böyle yazıyorum ama bu benim içinde geçerli insanoğlu bu kadar acımasız işte. Seveni sevmeyi bilmiyor. Tamam sevmek zorunda değilsin. Ama gitmek zorunda mısın. Bi teşekkürü de mi çok görüyosun. Senin için kendini kaybeden, her halükarda mutluluğunu isteyen birine bi teşekkür de mi çok. Çokmuş işte. Bazı insanlar için çokmuş. Sevmeyin seviyosanızda belli etmeyin. Sakın demeyin ki dünya üç günlük seven sevdiğine sevdiğini söylesin o iş öyle olmuyor. Seven sevdiğine sevdiğini söylerse seven pişman olur. Sevdiği onu pişman eder çünkü. Hastanelik eder, rezilde eder , mutsuz da eder. Önyargı duvarlarını yıkmaz ve sonsuza kadar bu kişi cepte der. Sizde sevdiğinizle, rezilliğinizle, mutsuzluğunuzla kalırsınız.



26 Eylül 2014 Cuma

Hayat'a

Doğum günün kutlu olsun canım. Bensiz bir yaşına daha gireceksin. Bir yaş daha olgunlaşacaksın .. Hayatının en güzel yaşı olacak belki de.. Büyüyeceksin. Daha mantıklı olacaksın artık. Daha çok sorumluluklar binecek üzerine ama onların altından da kalkacaksın en güzel şekilde. Sen belki de yine bilmeyeceksin yine hissetmeyeceksin ama ben senin arkanda olacağım her zaman, her zaman yanında olacağım. Yeni yaşında da bundan sonraki yaşlarında da. Her zaman iyiliğini isteyen bir insan olacak burada. Seni koşulsuz seven ve iyiliğini koşulsuz düşünen biri. Seni severken bile asla senden karşılık beklemeden seven biri. Sadece senin varlığınla yetinip yaşayan biri. Doğduğun günü dünyada ki bütün güzel günlerden üstün tutan biri. Bu günde, annenin seni kucağına ilk aldığı anda sevindiği kadar sevinen biri.  Belki sen bilmezsin ama doğduğun günü kendine mutluluk günü ilan eden biri var burada. Özel bir gün deyip bütün gün gülen ve senin için dua eden biri. Her gününün doğduğun gün kadar mutlu geçmesini isteyen biri. Seninle merhaba dedim ben hayata. Bazen istemesem de, üzülsem de,  ağlasam da her zaman hayatımda olduğuna sevindim. İyi ki doğmuş bee diyeceğim insanlardan biri. Şairin de dediği gibi ;
Doğum günün kutlu olsun canım / Mutlu olsun benim diğer yarım / Doğumgünün kutlu olsun canım / Yanındayım yerim senin yanın...

23 Eylül 2014 Salı

Araftayım

Arafta olmaktan korktuğunuz oldu mu hiç ? Cennetle cehennemin arasında kalmaktan. Hani iki şeyin arasında kalmaktan. Birini seçsen diğerinde gönlün kalır, diğerini seçsen ötekinde. Ama birinin senin için cehennem olduğuna diğerinin de cennet olduğuna eminsindir. Cehennemin kötülüğü ne yaşayacak olma merakın seni çeker, cennette rahat olacağını bildiğin için seni çeker. Ama aslında hangisinin senin cehennemin olduğuna da emin değilsindir. Araftır bu işte ne olacağını bilmeden arada kalmak. Birini seçtiğinde yaşadığın ufak bir kötü olayda hemen keşkelere yönelirsin ''diğerini seçseydim böyle olmazdı işte'' cümleleri. Kararsızlık. Hele seçmek zorunda kaldığın şeylerden biri geçmişinde kalmaksa anıların seni daha çok çeker kal der. Belki bu anıları başka bir zamanda yaşayamayacaksın. Kaybetmeyi göze alıyor musun der. Yeni olan şey de dürter. Tebdil-i Mekanda Rahatlık Vardır sözünü boşuna söylememişlerdir der. Yeniliğe ihtiyacın var der. Ama sen yeniliğin getireceklerinden korkarsın geçmişte kalmaya karar verirsin. Ama ya geçmiş daha çok canını yakarsa. Yakmaya devam ederse kaldırabilecek gücü kendinde bulabilir misin? İşte ne düşüneceğini ne yapacağını bilemezsin. Ya geçmişte kalıp acısıyla tatlısıyla güzel anılarınla yaşamaya devam edersin. Ya da yeniliği seçer seni bulacak yeni maceraları beklersin.
Sen hangisini seçersin peki olduğun yer mi, yeni yer mi?


Okurken http://www.youtube.com/watch?v=OCi_fZ2r0xA dinleyin ;) Benden size gelsin :)

21 Eylül 2014 Pazar

Mutlu Musun?

Bugünlerde herkesin hayatta tek bir amacı var; mutlu olmak. Peki mutluluk nedir de herkes mutlu olmak ister? Mutluluk bana göre küçük şeylerdir. Hatırlıyorum da Çanakkale yolculuğumuzda çokta samimi olmadığım bir arkadaşım beraber dinleriz diye benim sevdiğim Seksendört grubunun şarkılarını mp4'üne yüklemiş. Benim o grubu sevdiği mi bile bildiğini bilmezken bu yaşadığım olay beni dünyanın en mutlu insanı etti. Bunu yaşayacağım bir sürü olaya değişebilirdim. İşte mutluluk benim için böyle bir şey. İllah çok param olsun, ailem her dediğimi yapsın, sevgilim olsun, arkadaşlarım bana tapsın değil benim için mutluluk. Kimse içinde olmasın. Çünkü insan o kadar basit şeylerle mutlu olabilir ki.. Ama biz napıyoruz hayatın bize çıkardığı ufak bir zorlukta depresyona giriyoruz intihar etmeyi düşünüyoruz kendimizi yerden yere atıyoruz.  Tamam üzülürsün de bu hayat akışını durdurmak demek değil ki. Dünya da milyonlarca büyük dert var.Bunun yerine seni mutlu eden şeylere yönelmek ne bileyim en yakın arkadaşınla buluşup sabahlara kadar gülmek, en sevdiğin kitabı okuyarak hayallere dalmak.. Kendinizi dağıtmak. Mutlu olmak bana göre bu. Siz nasıl mutlu olursunuz?

20 Eylül 2014 Cumartesi

Sizin Muğlak Kaybınız Kim ?

Hayatım boyunca çok şükür ki hiç büyük bir kaybım olmadı. Çok sevdiğim uğruna ölürüm diyebileceğim birini kaybetmedim. Ta ki bugüne bu yıla kadar. Bunu derken ölüm anlamında değil . Var ama yok anlamında. Hayatınızda bazı insanlar olur ya vardır aslında ama sizin için yoktur. Aslında sizin içinde vardır ama o sizin için var olduğunu kabul etmez. Elinizden kayıp gider. Yaşamasına nefes almasına rağmen artık yoktur onu kaybetmişsinizdir. İşte bu muğlak kayıptır. Tıpta beyin ölümü gerçekleşmiş insanlar için kullanırlar. Aslında ölmüştür ama hala kalbi atıyordur. Yani hem vardır hem yoktur. Hayatta bir insanın muğlak kaybı olması kadar kötü bir şey yoktur bence.
 Benim muğlak kaybım da benim için var hatta gözümün önünde ben de şu anlık onun için varım ama bir süre sonra artık benim için de yok olacak. Gidecek çünkü. Benim için var olacak ama belki de o benim adımı bile hatırlamayacak. Belki bir daha görmeyeceğim. Hayatımda hep ''hayatımın bir bölümünde büyük anısı olan var olan ama sonra kaybolan biri'' olarak kalacak. Var ama yok.. Bunun bir insan için zorluk derecesini tanımlayamazsınız. Var olan birini hele de anılarınız da duygularınız da yaşayan birini artık yok saymak artık size hayatın saçmalıklarından biriymiş gibi gelir. Belki de her sabah onu düşünerek uyanırsınız ama o yoktur. Sizi her gördüğünde önemsemiyor olsa bile sonuçta gözünüzle gördüğünüz için var diyebiliyordunuz ama artık cisim olarak bile olmadığı için yok, yok yani o sizin gözünüzün önünde değil. İnşallah kimse muğlak bir kayıpla karşı karşıya kalmaz.
   Benim muğlak kaybım 6 ay sonra beni bulacak, peki ya sizin muğlak kaybınız kim?

15 Eylül 2014 Pazartesi

Hayattaki Etkiler



  Hayatınızın her anında duraksama dönemine girdiğiniz olmuştur. Bir olay yüzünden, bir insan yüzünden ya da kendinize zaman vermek istediğinizden. Bu duraksama dönemlerini benim gibi uzun tutarsanız alışır ve hayatta başka bir şey yapamazsınız. Amacınız kalmaz sürüklenir gidersiniz. Bu durumda nefsinize sahip çıkıp toparlanmanız gerekir. Çünkü o duraksama sizi uçuruma doğru sürükler. Ve sizi kimse kurtaramaz. Bu durumda kendiniz kendinizi toparlanmanız lazım. O olayın kişinin veya zaman vermek istediğiniz şeyin sizi bu kadar ele geçirmesine izin vermemeniz gerek. Ne kadar çok arayı uzatırsanız canınız o kadar yanar. Çünkü yaptığınız her şey artık stabil bir hal alır sizden istenen her şeyi yaparsınız ama odaklanamazsınız, yaptığınız işi sevemezsiniz, bitsede kurtulsak dersiniz, hatta çıkmaza girer bıkarsınız. O yüzden kötüye gitmeden toparlanmak gerek. Hayatın sizin yenmemesi gerek sizin hayatı yenmeniz gerek. Kendinize sahip çıkmanız gerek.

10 Eylül 2014 Çarşamba

Arka-Daş

  Dünya'da aileden sonra gelen, insanın yalnızlığını paylaştığı kavramdır arkadaşlık.
Aileye anlatamadıklarımızı anlatabildiğimiz, bazende yaşıtımız olduğu için bizi en iyi anlayabilecek insanlardır. Çoğu zaman ailemizden, kanımızdan birini kaybettiğimizde bizi teselli edecek hatta ve hatta yokluklarını aratmayacak insanlardır. Bizi seven değer veren insanlar, sevincimizi paylaştığımız birlikte sevindiğimiz, üzüntümüzü paylaşıp teselli edildiğimiz insanlar. Aramıza bir kadın veya erkeğin girmesine izin vermediğimiz insanlar.
  Arka-daşımız bizim arkamızı kollayanlardır. Bizi en iyi bilenlerdir bizim en iyi bildiğimizdir.Arkadaş bir sığınak , bir ev, bir yuvadır. Birlikte gülünecek mutluluk, ağlayacak bir omuzdur. Arkadaşımız bizdir, bendir.
Arka-daş kavramını yakıştırdığımız insan önemlidir.Her önümüze gelen her bize gülümseyen arkadaş değildir. Bu kavramı kullandığınız kişiye dikkat edin . Biri size ''bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim'' dediğinde utanan siz olmayın..




 Bütün can arkadaşlarıma ithafen..


8 Eylül 2014 Pazartesi

Just Autumn

Napsak şimdi. Sonbaharın güzelliğine mi kapılsak, aşık mı olsak, bahar sendromuna mı girsek, okul başladı diye mi üzülsek? Napılır sonbaharda? Eylül'ün ılık gecelerinde yanaklarımızı ılık gözyaşlarının ıslatmasına mı izin versek, yoksa deniz kenarında kahkahalarla mı sabahlasak son kez. Delicesine kitaplar mı okusak, yoksa mutluluğu şiir mısraları arasında mı arasak. Dondurmaları bırakıp kendimizi kahvelere mi versek yoksa eriklerden vazgeçip portakallara mı dönsek. Napsak en güzeli?


Gündüzleri güzelliğine kapılsak, geceleri aşık olsak. Üzüldüğümüzde bahar sendromuna girsek pazartesileri okula üzülsek. Yeri geldiğinde ılık gözyaşlarının yanaklarımızı ıslatmasına izin versek ama ardından hemen kahkalara boğulsak.

 Şiir okuyup mest olsak, kitap okuyup kendimizi kaybetsek. Dondurmalardan sonra kahverlerimizi yudumlasak. Ama en zoruda eriklerden vazgeçsek en güzel turuncuya portakala dönsek. Hüzünün yanında mutluluklarla dolu sonbahar geçirsek. Sonbahar bizim mevsimimiz olsa.. Yağmurda ıslansak. Çıkan yanıltıcı güneşte ısınsak. Ama mutlu olsak her şey istediğimiz gibi olsa. Sonbahar çocuğu olmak sonbaharı evin gibi hissetmek. Sonbahar kimsenin sonu değil kışa güzel bir başlangıç olsa..

28 Ağustos 2014 Perşembe

Aşkınızı Nasıl Alırsınız?

Aşk nedir? İlk görüşte aşk var mıdır? Tanıyarak mı aşık olursun? Aşk tatlı mıdır yoksa acı mı?

       Aşk herkese göre değişken bir duygu bence. Bu duyguyu herkes farklı yaşar. Kimi yemeden içmeden kesilir kimi aşkının etkisiyle atıştırmaya vurur kendini. Kimi ışıldar, kimi sabah akşam ağlar. Göreceli bir kavram anlayacağınız. Acısına gelmek bile istemiyorum çünkü acısına ilaç yok. Ve bu arada insan her şeye aşık olabilir. Bu bir kitap , bir film başka şeyde olabilir.
Aşkı diğer duygulardan ayıran en önemli özellikse aşıkken nefret de edersin . O insanı aslında düşünmek istemezsin ama içten içe aklından çıkmaz. Böyle garip anlamsız gereksiz ama karşılıklı olunca da keyfine doyulmayacak bir duygu işte..      İlk görüşte aşk var mıdır bence vardır. Ama nasıl vardır. Şöyle ilk kez bir insanı görürsünüz o an dış görünüşünden, sergilediği bir davranışından, bir sözünden, bir bakışından etkilenirsiniz. İlk görüşte aşk dersiniz . Bu insan benim için yaradılmış tanımasam bile sanki diğer yarım dersiniz. Ama asıl olay eğer o insanı tanıma şansınız varsa tanıdıktan sonra ilk günkinden daha etkileyici gelir bu sefer sevmeye de başlarsınız. Yani ilk görüşte aşk aslında tanımaya başladıktan sonra aşk tanımına oturur.
     Tanıyarak aşkta tamamiyle arkadaş ayağı ... ayağıdır tanımına uydurduğum bir başka çeşit. İlk önce arkadaşsınızdır sonra yavaş yavaş size farklı gelir, sözlerinden anlam çıkarırsınız, hep konuşalım dersiniz falan filan. Yani bence iki türlüde doğrudur. Sonuçta herkes nasıl aşık olduysa o yönü savunur..

  Aşk tatlı mıdır acı mıdır derseniz tek bir cümle; Karşılıklıysa tatlı, platonikse acı...
(Karşılıklı olsa bile bazı sorunlar olur derseniz aşkın üstesinden gelemeyeceği tek bir olay yoktur.)

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Kendimiz mi, Başkaları mı ?

Hayat insanların bize dayattıklarını yapmamızla geçiyor bir bakıma. Belki bu dayatılanları kendimize mecbur kılan bizleriz. Sonuçta her birey özgür, çoğumuz kendi kararlarını verebilecek irade de. Ama bunları biz kendimize mecbur kılıp yapıyoruz. Çünkü genelde bu zorunlulukları dayatanlar çok sevdiğimiz insanlar. Annemiz, babamız, kardeşimiz, en yakın arkadaşımız ya da sevgilimiz. Hepsi uğruna hayatımızı feda edebilecek kadar sevdiğimiz kişiler. Bizden aslında yapmak istemediğimiz bir şeyi yapmamızı isterler ve yaparız. İstemeye istemeye yaparız ama yaparız. Bir bakıma bu sevdiğimiz insana karşı bi diyet ödeme gibi bir şeydir. Yani aslında başımıza ne gelirse sevdiklerimizden gelir. Onları koruma iç güdüsünden dolayı gelir, onların her dediğini yapmak zorunda olduğumuz iç güdüsünden dolayı gelir. Ama bazen de bir yere kadar. Öyle zamanlar gelir ki sıkılırız bunalırız. Artık sevdiğimiz insan için bir şeyler yapmak bize zor gelir . Kendi menfaatlerimizi düşünür oluruz. Çünkü karşımızda ki onun için naparsak yapalım bunu görmez ve biz kendimize zarar verdiğimizle kalırız. Aslında bizim onu sevdiğimiz kadar onun bizi sevmediğini farkederiz. Bizim onun için yaptıklarımızı asla onun bize yapmayacağını hatta tenezzül edip bizi düşünmeyeceğini farkederiz. Ve bunu fark etmek öyle acı bir olaydır ki canımız yanar. Keşke deriz keşke yapmasaydım, kendime beni asla umursamayacak bir insan için bunları yapmasaydım keşke kendimi bırakmasaydım. Ama keşkelerle kalırız. Hayatınızda keşkelere yer vermeyin. Bir şeyler yaparken öncelikle bu benim menfaatime karşılık veriyor mu diye düşünün. Bu iğrenç görünebilir ama insanlar böyle, dünya böyle. Sonradan keşke demek yerine menfaatçi damgasını almak mutluluğa değer.

15 Temmuz 2014 Salı

Mümkansızlaştırmayın

Eski zamanın birinde dağ buluta aşık olmuş, bulut da dağa, Fakat kavuşmaları o kadar imkansız ve mümkün değimiş ki adına mümkansız demişler. Her yolu aramışlar taramışlar fakat kavuşmanın bir yolunu bulamamışlar. Biri yeryüzünde biri gökyüzünde.. İkisi de dertlenmiş . Bulut ağlamış dağ sıkıntıdan yaralar dökmüş. Dağın yaralarının adına toprak demişler bulutun gözyaşlarına yağmur. Bulut ağlamış ağlamış ve bir de bakmış ki gözyaşları dağın topraklarına düşmeye başlamış. Bulut bir anda gülmeye başlamış artık kavuşmuşlar. Bulutun gözyaşlarıyla ıslanan topraklardan bir sürü çiçek açmış. Buna dağda sevinmiş bulut da. Hem kavuşmuşlar hem de aşklarının meyvesi çiçekler olmuş...
Bu hikayeyi okuyarak beyninizde yatan ''imkansız'' duvarlarını yıkın. Kim bilirdi ki dağla bulut kavuşacak ikisi de memnun olacak hatta aşklarının meyvesi olacak. İmkansız diye bir şey yok. İmkansız bizlerin kafasında kurguladığı saçma bir kelimeden ibaret..