1 Ağustos 2015 Cumartesi

Seni Olduğun Gibi Kabul Ediyorum

Şu dünyada insanların olduğu gibi kabul edilmesi gerektiğini benden başka çok savunan yoktur. Çünkü çevrem genelde beni değiştirmeye çalışmıştır. Bu durumda beni rahatsız ettiği için herkesi olduğu gibi kabul ederim, kabul edilmesini isterim. Bir insanın yaradılışı, fıtratı neyse öyle davranır. Tabi sevdiğimiz bir insansa kötü huylarını değiştirmeye çalışmamız farklı bir olaydır. Çünkü sevdiğimiz insanın kötü bir insan olmasını, hatalar yapmasını istemeyiz. Ama bunun dışında insanları olduğu gibi kabul etmeliyiz. Zaten değer verdiğimiz bir insansa hatalarını görmezden gelip olduğu gibi kabul etmemiz daha kolay olur. Bu durumu çıkar olarak kullanan insanlar varsa onları kaba tabirle hayatımızdan şutlamamız gerektiği gerçeğine de inanırım. Çünkü insanoğlu istismar olayına yatkındır. Siz olduğu gibi kabul edersiniz ama onlar bunu kullanır. Onları da hiç düşünmeden hayatınızdan çıkarabilirsiniz. Ama ufak tefek hatalarını görmezden gelip, olduğu gibi kabul etmezseniz karşınızda beni bulursunuz. Bırakın kimse yanınızda kendini kasmasın olduğu gibi davransın. Hayat birbirimizin sevmediğimiz huylarına katlanarak geçer çünkü. O da öyle bir insan demeyi öğrenin. Çok katlanamıyorsanız da hayatınızdan çıkarın gitsin. Kimsenin huzurunu bozmaya gerek yok değil mi?
Gelelim insanların kötü huylarını değiştirmeye çalışmak olayına. Ben bunu çok yaparım. Evet insanları değiştiremeyiz ama ben en yakınım dediğim insanın hata yapmasını istemem. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım. Ama artık bunu da yapmayacağım. Senin yüzünden hata yaptım lafını yediğim için bunu da yapmamayı öğrendim. İnsanız hata yapabiliriz, hatalı tavsiyeler verebiliriz. Bunun sonucunda kötü şeyler olabilir. Ama bunun faturasını karşı tarafa kesmek ne kadar doğru? Karşında ki sana yapmak zorunda olmamasına rağmen hayatın için tavsiyeler vermişken bir kere kötü bi sonuçla karşılaştın diye suçlamak ne kadar doğru? Dinlemezsiniz o zaman artık, hayatınıza da kendiniz yön verirsiniz.  Taşlama yazısı gibi oldu biraz :) Ama alakası yok  sadece insanları olduğu gibi kabul edin ve unutmayın bir insan siz istediğiniz sürece zarar verebilir, bir hatayı asıl siz yapmışsınızdır. Söz meclisten dışarı.

31 Temmuz 2015 Cuma

Sevgiyi Hissetmek


Sevgi kadar önemli bir şey yok şu hayatta. Sevgi kadar güzel bir duygu yok. Sevgi bütün iyi şeyleri beraberinde getirir çünkü. Sevgi beraberinde saygıyı getirir. Anlayışı getirir, mutluluğu getirir. İnsanı olduğu gibi kabul etmenizi sağlar sevgi. Sevgi tüm kötü şeyleri yok eder. Önyargıları yıkar. Sevgi sadece karşı cinse duyulan bir duygu da değildir bunu öyle algılamayın. Annenizi sevmek, arkadaşınızı sevmek, evcil hayvanınızı sevmek, öğretmeninizi/patronunuzu sevmek. Bunların hepsi sevginin çeşididir. Hepsi sizin mutlu olmanızı sağlar. Sevdiğiniz insanı üzmeye kıyamazsınız çünkü. Sevmek sizi iyi bir insan yapar.
Dönüp bir bakın kötü insanlara, hepsinin ortak bir yönü vardır. O da kimseyi sevmemek. Bir çiçeği bile sevmek sizi hayata bağlar. Ama onlar kimseyi sevemediği için kötü insanlar. Sevgi duygusuna sahip olan insanlar bu yüzden şanslı.
Polyannacılık değil bu sadece mutlu olmak, yaşamanın anlamını bulmak. :)

28 Temmuz 2015 Salı

Hata Bende

Sıkıldım... Beklemekten. Eskiden beklemek güzel gelirdi çünkü bundan keyif alırdım. Umutlarım vardı az çok. Değdiğini düşünürdüm. Şimdi neden bir anda fikirlerim değişti de beklemekten sıkıldım bilmiyorum. Ama sıkıldım. Umudum mu bitti yooo. Umut dediğim şey ilk gün ki gibi. Zevk mi alamıyorum, hayal mi kuramıyorum bilmiyorum. Belki de daha gerçekçi düşünmeye başlamışımdır. İnsanın umut bağladığı kişi kendinden uzaklaşınca daha gerçekçi oluyormuş. Peri masalı gibi olan hayatı daha gerçekçi geliyormuş. Eskiden pembe bir bulut vardı gözümün önünde hiçbir kötü şeyi görmüyordum. Yaptığım hatalar hata gibi gelmiyordu sanki öyle olması gerekiyormuş gibi. Ama şimdi farkındayım bunların hepsi bir hata. Meğer insan değmeyecek biri uğruna gururunu ayaklar altına almamalıymış. Adına aşk dediği saçma duygunun onu yönetmesine izin vermemeliymiş. Vermemeliymişim. Belki daha mutlu olurmuşum. Olurdum çünkü böyle mutlu değilim. Elimde hatalarım var. Yapmamam gereken şeyleri yapmışlığımın pişmanlığı var. Tabiki bunları düşünerek mutsuzluğuma mutsuzluk katmayacağım. Ama değmeyecek insanlar için kendinizden ödün vermeyin. Bu yazıyı okuyorsanız lütfen bana kulak verin. Aşkta gurur olmaz ayaklarına yatmayın . Aşkta mantık aranmaz demeyin. Arayın. Çünkü hayat kısa. Hatalara yer yok. Ve duygularınızla hareket ederseniz hatalısınız.

24 Temmuz 2015 Cuma

Puzzle

Ne yazmak istediğimi bilmiyorum, korkuyorum hislerimi cümlelere dökmeye. Tam kendimi toparladım derken yine gömdüğüm hislerim ortaya çıkıyor. Kendimi tekrar çökmüş buluyorum. Hiç hoş değil. Puzzle düşünün. Yapmak için emek harcarsınız, çabalarsınız, sabredersiniz tam oldu derken biri gelir bozar; eski haline, eski bozuk haline geri döner. Ben de bir puzzle gibiyim. Olmuştum, sabırla, özenle ama yine parçalandım, hep parçalandım, her zamanki gibi darmadağın oldum. Artık toparlanamamaktan korkuyorum. Ya bu sefer olmazsa diye korkuyorum.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

BLOGUM 1 YAŞINDA

Bugün blogumun 1. yaş günü :) . Blog açmamda katkıları olan ve daima yol gösterici bildiğim Tuğçe Özcan'a da teşekkür ederim. Blog ve yazmak benim her şeyim. Okuyan ve destekleyen herkese teşekkürler :)

10 Temmuz 2015 Cuma

Maskeler Fora

Yine ben yine bembeyaz bir sayfa ve yine mutsuzum.  Çok şeye sahibim dünyadaki insanların yarısından fazlasının sahip olduklarından daha fazla hemde. Ailem var, arkadaşlarım var (ya da ben öyle sanıyorum), evim var yiyecek ekmeğim var, her türlü imkanım az çok var. Fakat mutsuzluğumun nedenini hala bulmuş değilim. Belki şımarıklık diyebilirsiniz ama şımarıklık olsa sahip olduklarımın da farkında olmazdım herhalde. Onların da değerini bilmezdim diye düşünüyorum. Bir şey var işte ama ne? Bazen sabahtan akşama kadar oturup hiçbir şey yapmadan bunu düşünüyorum. Geçmişimi düşünüyorum. Geçmişteki hatalarım yüzünden göz yaşı akıtıyorum. Kendimi hırpalıyorum. Sonra şimdi ki halimi düşünüyorum, ne değişti diye. Beni mutsuz eden ne diye. Sahte insanlar? Yapmacık tavırlar? Çıkarcılık? İşi düştüğünde var olanlar? Hatalarınızı veya sizi olduğunuz gibi kabul etmekten çekinip, size şekil vermeye çalışan arkadaşlarınız veya aileniz? İyi şeyler yapınca sizden iyisi olduğunu düşünmeyen ama kötü bir şey de hemen yaptığınızı yüzünüze vuran çevrenizdeki insanlar? Tabi bunların hepsi bir seçenek. İçlerinden biri veya hepsi veya sayamadığım onlarca neden beni mutsuz etmeye yetiyor. Yani beni mutsuz eden maddesel şeyler değil. Manevi şeyler. Sahtelik. Değer bilmeme. Anlayışsızlık. Kimse dört dörtlük olamaz. Ama bir insana ''Gerçekten Nasıl Hissediyorsun?'' diye sormak için dört dörtlük olmaya da gerek yok. Cidden bir bakın çevrenize ve bir sorun. Bu insan durmadan mutsuzsa ve olay çıkarıyorsa bunda benim payım ne olabilir, sorun. Bunu düşünmek sizi insan yapar. Karşınızdakinin gerçek hislerini önemsemek sizi insan yapar. Lütfen bu yazıyı okuyanlar az kişi okuyor yazılarımı biliyorum ama en azından okuyan bir kişi olsa bile lütfen ailenizdeki bir bireye veya bir arkadaşınıza ''Nasılsın?'' diye sorun. Ama laf olsun diye değil. Onu gerçekten önemsediğinizi hissettirerek sorun. İnsanların önemsendiğini bilmeye ihtiyacı var. İnsanların sevgiye ve mutlu olmaya ihtiyacı var. Maskelerinizi çıkarın. Sonuna kadar sabırla okuduğun için sana teşekkür ederim,benim için önemlisin :)

3 Temmuz 2015 Cuma

Hayattaki Keyif

Hayatın önümüze neler çıkaracağını bilemeyiz. Bugün dünyanın en zengin insanı iken yarın ekmek alacak beş kuruş paramız olmayabilir. Bugün umutsuzluk içerisindeyken yarın en umutlu günümüze  uyanabiliriz. Hayat bizim için sürprizlerle dolu. Çünkü bu hayat bu dünya bizler için. Bizi şaşırtmak için. Kendimizi bu koca evrende değersiz bir nokta olarak görmemeliyiz. Çünkü hepimiz değerliyiz ve hayatın oyunları da bizler için. Derdimiz olduğunda beni mi buldu, mutlu olmadığımız da zaten beni mutluluk bulmaz ki gibi cümleler kurabiliriz. Ama mutlu olduğumuz da şükretmeyi bilmiyorsak bu cümleleri kurmaya hiç hakkımız yok. Şükürlü olmak gerek. Kendimizi değerli görmemiz gerek. Hayattaki olumsuzlukların bile tadını çıkarmak gerek. Çünkü olumsuzlukları yaşamakta bile bir keyif var. Mutluluk geldiğinde onun tadını daha iyi alabilmek için. Geçmişi düşünüp şükretmek için. Şükürsüz olmayın ve keyifsiz de olmayın. Stresli olmanın bile ayrı bir keyfi var. Çok çalışmanın, azimli olmanın bile ayrı bir keyfi. Yemek yemenin ayrı bir keyfi, gezmenin, film izlemenin hepsinin ayrı bir keyfi vardır. Keyif alın olumsuzluklardan bile. Çünkü bu hayat bizim için ve önümüze neler çıkar bilemeyiz. Mutlu günler :)

17 Haziran 2015 Çarşamba

Yalnızsın Yalnızım Yalnızlar

Yalnızlık..
Yalnızlığı bilenler iyi bilir en kalabalıklarda bile yalnızsınızdır. Mesajlaşacak onlarca arkadaşınız vardır ama yalnızsınızdır. Sizi sevdiğine inandığınız sevgiliniz yanınızdadır ama yalnızsınızdır. Aileniz yanınızdadır ama yalnızsınızdır. Çünkü yalnızlık yanınızda olan kişi sayısı arttıkça azalmaz. Yalnızlık kişi sayısına bağlı değildir. Yalnızlık siz kendinizi yanınızdakilerden birine ait hissettiğinizde gider. Ki bu da insanın başına kolay kolay gelmez zaten. Bu kişi belki bir arkadaşınız, belki kardeşiniz, belki sevgilinizdir. Nice insanlar vardır yanında sadece bir kişi vardır ama yalnızlığın kelime anlamını bilmez, nice insanlar vardır ki yanında görünen onlarca insana rağmen yalnızdır.
 Sizin de yalnızlığı giderecek o ''bir'' insanı bulmanız dileğiyle.. Hayırlı Ramazanlar.


https://www.youtube.com/watch?v=dnE0-mWzQ2I

3 Haziran 2015 Çarşamba

İnanmak

Umut olmasa nefes alabilir miyim sahi? Yaşayabilir miyim? İnanmasam devam edebilir miyim hayatıma? O kadar çok inanıyorum ki, birazcık şüphem olsa dağılacağım sanki. Kendimi toplu tutmaya çalışmaktan bedenim yoruldu. Her yerim sızlıyor artık. Beynim, kalbim, kollarım her yerim. Manevi hisler gerçeğe döner mi demeyin dönüyor işte. Ağrıyor her yerim. Ayakta durmaya çabalamaya çabalamaktan ağrıyor. Güneşini kaybeden kimin ağrımaz ki.. İnanmasam devam edemem işte. İnançlarımız boşa çıkmasın. İnanıyorum günün birinde bu ağrıların ilacını bulacağıma. İnanıyorum. Her gece gerçek olmayacak rüyalar görmeyeyim diye uyku yok . Uyanınca boşluğa düşüyorum çünkü. Aklıma gelmesin diye kendimi insanların dertlerine veriyorum. Kendi derdimmişcesine. Ama kendimle baş başa kaldığımda o acı gerçekle karşı karşıya kalıyorum işte. O yok ve acı var. Gülümsemem yarım kalıyor, eğlenemiyorum. Burukluk düşüyor içime. Gözlerim hüzün doluyor. Ama sonra tekrar inanıyorum. İnanmak ne kadar büyük bir eylem. Umuttan daha etkili. İnanmasam bi saniye bile yaşayabilir miyim?  Keşke sende inansan bana. Sevgimin büyüklüğüne ve gerçekliğine. İnanma büyüklüğünü göstersen. Bahanelerin arasına sığınmasan. Azcık düşünsen. Ama bu büyüklüğü senden beklemek hata. Ama ben inanıyorum ve benim inancımı ne yaparsan yap söndüremezsin. Her son bir başlangıçtır.


22 Mayıs 2015 Cuma

Hasret Ağrısı

Özlem ne güçlü bir duygu sahi. İnsanı olmadığı biri gibi yapıyor. Hayata bakış açısını değiştiriyor. Benliği değişiyor insanın. Sanki görmediğin her dakika asit içmişçesine için yanıyor. Hele de o büyük  özlem sonunda görmek var ya.... ''Seni görmeseydim yoklar mıydı bilmem bu hasret ağrısı'' Ne güzel demiş Sıla. Görünce daha da harlanıyor o hasret ağrısı. Gördüğünde ki o sarılma isteği bütün vücudunu kaplıyor. Elinden bir şey gelmiyor ya hasret ağrına daha da acı katıyor. Hayat işte özlersin özlenirsin ve bir çaresi olmaz...


Dinleyin:
https://www.youtube.com/watch?v=qsicXlTmXAw

17 Mayıs 2015 Pazar

Hatalar

Yanlışlarla dolu her şey. Hatalarla dolu. Hırslar önüne geçmiş aşkın. Sevgi inat olmuş. Arsızlık diz boyu. Sevemedim ben. Bunca sene seviyorum sanırken yanından bile geçmemişim sevginin. Kör olmuş gözlerim. Hatalarım sevgimden büyük.  Kimseyi sevgime inandıramamam da normalmiş. Aman boşver kaybetmek daha kötü, her şeyi yapayım da sonra keşke bunu yapsaydım dediğim bir şey kalmasın diye her haltı da yedim. İyi halt yedim. Gurur kelimesini çıkarmışım lügatımdan, değer desen.. Onu kullandığım kadar gururumu kullansaydım belki bu satırları yazmak zorunda kalmazdım.  Vicdanımı nasıl susturacağımı da bilmiyorum. Her şeyi kendi elimle mahvettiğimi öğrendiğim günden beri böyle. Bekliyorum bir araba çarpsa da hafızam silinse diye. Belki her şey daha güzel olur.

9 Mayıs 2015 Cumartesi

Kağıt Kesiği

Hayatta herkesin başına gelebilecek bir olaydan bahsedeceğim şimdi.

   Bir olay yaşarsınız sizin için büyük insanlık için küçük bir olay. Sizde derin acılar bırakan, insanlara sadece ''aa öyle mi olmuş neyse geçer'' dedirten. Sizin ilerde ki psikolojik  sorunlarınızın temeli, insanların dedikodu sebebi. O olayı yaşarsınız işte. Hayatınızın dönüm noktası olur. Sizin ilerde ne denli olgun bir insan olacağınıza o olayın acı skalası karar verir. Ve tabi şu dünyada ki acı sınırlarınızı da zorlar. Acının kelime anlamını o anda öğrenirsiniz. Üst üste gelir olaylar. Gidenin acısını çekmek yetmezmiş gibi bir de gidenin sizi asıl sevmeme sebebini öğrenirsiniz. Bunları öğrenmenin acısı yetmiyormuş gibi o sebebin de bir iftiradan ibaret olduğunu görürsünüz. İşte bunlar kalbinizi yakar yakar .

   Ha bir de size her koşulda yanında olacağım diyen insanların yanınızda olmadığını da farkedersiniz. Bir bakmışsınız ki normal zamanlarda WhatsApp'ta 10-15 kişiyle konuşurken acı çektiğiniz zaman konuştuğunuz insan sayısı sıfıra iner. Neden çünkü ''sağlıklı bir konuşma'' gerçekleştiremiyosunuzdur. Yani insanlar acınıza ortak olmak yerine ''Canım senin acınla uğraşamam acını bitir öyle mesaj at '' der alttan alttan. Hem gidenin acısını çekersiniz hemde kazıkların.  Kıytırık teselliler çoğalır. Ya boşversene amaaan biri gider biri gelirciler çoğalır. Ama siz gitmesini istemezsiniz ki gelenleri düşünün. Tensel temas olmadan nasıl bu kadar aşık oldun diyenler de var tabi sanki her şey dokunmaktan ibaretmiş gibi. İyi de siz onla birlikte olmadınız ki acısı o kadar koymamalı diyenlerde var. Aşık olmak için ve acısını çekmek için birlikte olmaya da gerek yok. Varlığının bir anlamı yoktu gidince ne gibi bir  kaybın olabilir ki diyenler de var. Varlığının sende ki anlamını bilmeden söylerler . Söylerler söylerler. Çok şey söylerler ama onları duymamak önemlidir. En güzelinin yalnızlık olduğunu anladım ben bu üç günde. Ağlanacak omuzun kendi omuzundan başka bir omuz olmadığını anladım. Kimsenin tesellilerine ihtiyacım olmadığını anladım. Acının yavaş yavaş olgunlaştırdığını anladım. En güçsüzken güçlü olmaya doğru yol alacağımı anladım.
Bunların hepsi bir deneyim. Belki yaralar açacak ama güçlü olmayı sağlayacak deneyimlerden.

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Kayıplar Şehri

Eskiden her konuda yazabilirdim. Ne bileyim arkadaşlık, güven, önyargı, insanlık, kıskançlık... Ama artık odaklanabildiğim tek konu var önceki yazılarımı da okuduysanız biliyosunuzdur zaten. Elimde değil konuyu değiştirmek. Çünkü ne zaman bu beyaz sayfayı önüme açsam konu belirlemiş olsam bile direk o tarafa kayıyor. Hani bir yazı yazmıştım Muğlak Kayıp adında. İşte o gün geldi çattı. Muğlak kaybımı yaşayacağım gün geldi çattı. Bu durum da beni yazılarımı o konularda yazmaya itiyor.
  Çok değer verdiğim bir insanı kaybedeceğim. Bir masal son bulacak benim için. 29 aydır uyuduğum bu rüyadan uyanacağım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Hayatımda her gün bir insan kaybetmiyorum sonuçta. Elimde var sıfır. Sığınacak bir limanımın olmaması da üzücü. Bu yazıyı yazıyorum çünkü belki kendimi biraz olsun rahatlatabilirim. Aslında okumaya devam etmek zorunda da değilsiniz. Başka kayıplar var bu dünyada senin taktığın şey bu mu da diyebilirsiniz. Haklısınız da ama kolay da değil işte.
  Bazı duygular yaşarsınız kendi kendinize karşılıksız. Herhangi bir ünlüye aşık olmaktan farksızdır. Ulaşılmazdır. Ama yanınızda olduğu için rahatsınızdır. En azından gözünüzün önünde. Sonra birden kaybolur gider ve her şey o pembe toz bulutundan siyah dumana döner. Bilemiyorum cidden insan kaybettiğinde ne yaşar, nasıl tepki verir. Hayatın akışına bırakacağım artık kendimi sanırım. Hayatımın geri kalan günleri başlıyor benim için. Haftaya bugün geri kalan hayatımın ilk günü. Ve ben hala nasıl bir oyuncu olacağıma karar veremedim. İçine gömüp devam etmek mi en güzeli, yoksa çevrendekileri bıktırmayı göze alıp acını son zerresine kadar yaşamak mı?
Kaderin nereye sürükleyeceğini bilmiyorum. Ama tek duam bu aslında çok güzel olan ama azap gibi geçen 29 ayın mükafatını almak.

2 Mayıs 2015 Cumartesi

İsimsiz

Cümlelerim anlamsız artık, davranışlarım anlamsız. Kendimi kaybedişlerim çoğaldı bu aralar. Dengesiz davranışlarım desen cabası. Gözlerimin uzaklara dalışı her zamankinden çok oldu. Geçmişe gidişlerim şekerin etrafında artan karıncalar gibi arttı. Keşke her şeyi başa sarsak diyorum bazen. Yine aynılarını yapardım. Senin canımı yakman bile güzel gelirken bana artık canımı yakman bile mümkün değil. Nefret bakışları bile olsa bakardın bana en azından. Değerdi gözlerin gözlerime. Ama artık gözlerimizin birbirine değmesi bile mümkün değil. Tesadüf zincirinden oluşurdu ya hani hayatımız, ben her tesadüften umutlanırdım hani. Artık umutlanacağım tesadüfler de yok. Artık ne var sahi daha fazla acı daha fazla keder daha fazla umutsuzluk. Sen bana sensiz nasıl yaşanılacağını öğretmeden gidiyorsun. Geri de bıraktığın umrunda değil. Nasıl kendimi toplayacağım, nasıl yapıştıracağım kırıklarımı bilmiyorum. Çok bilinmeyenli denklem gibi. Kurtuluş arıyorum.

23 Nisan 2015 Perşembe

Veda

Toplanma vakti gelmiş. Yavaş yavaş hazırlanmak lazım. Hem kendimi hem de yaşadığım yeri. Beynimi, kalbimi alıştırmam lazım bu vedaya. Kendimi düşürmemem lazım. Hiçbir şey kalmaması lazım geriye. Bu son veda olsun artık. Geri dönüşü olmayan son veda. Son kez geçmişime çizgi çekişim olsun. Son kez hatırlamak istemediğim anılarım olsun. Çünkü ben çok yoruldum. Geçmişimi unutmaya çalışmaktan çok yoruldum. Acı çekmemeye çalışmaktan çok yoruldum. Bitsin artık. Kopsun kopacağı yerden. Evet istiyorum hoşçakal demeyi. Görüşmeyelim ama bir daha. Ne sen çık karşıma ne de ben. Görünmez olsun artık. Boşluk olsun senin olduğun anılarım. Hayatımın hatırlamadığım bölümü olsun. Resimler gitsin, mektuplar yırtılsın. Sana ait şarkılar yok olsun gönlümden. Seni hatırlatan her insan her şehir çıksın hayatımdan. Yeniden doğayım ben. Bu son veda olsun ne dersin?  Adını duymaya bile takatim kalmadı artık. Allah'tan tek dileğim adını bir daha duymamak olsun. Ayın 4'leri gelmesin artık. Aralık aylarını sevmem. Bana seni getirdiği için. Mayısları hiç sevmeyeceğim seni benden aldıkları için. Hoşçakal kalp, hoşçakal 870 günüm. Hoşçakal..

14 Nisan 2015 Salı

Bahar Sendromu

Eylül'de sonbaharı karşılayıcı bir yazı yazmıştım. Sonbaharı kışı getirdiği için seviyorum çünkü. Çünkü kışı çok seviyorum. Bunalmadan kahve, yeşil çay içmeyi seviyorum. Battaniyeleri, yağmur sesini, karda bata çıka yürümeyi seviyorum. Kurumuş ellerime krem sürmeyi seviyorum. Isınmak için ellerimi birbirine sürtmeyi seviyorum. Geceleri battaniyemin altında kitap, blog okuyup, film seyretmeyi seviyorum. Kışın yazı yazmayı daha farklı seviyorum. Botlarımı seviyorum, deri eldivenlerimi ayrı seviyorum. Kış dizilerine bayılıyorum. Kış ve sonbahar benim için çok anlamlı bir mevsim.
  Şimdide  ilkbahardayız yaz geliyor. Yazın o cıvıklığını sevmesem de yaz da farklı aslında. Sınırsız dizi izleyip, sabah öğle akşam çeşit çeşit meyvelerle besleniyorum. Yemek yemeyi unutup dondurmalarla geçiştirmeyi seviyorum. Klimalı toplu taşıma araçlarını kullanmak için çaba sarfetmeyi ayrı seviyorum. Gündüzleri uyuyup geceleri vampir gibi dolaşmayı da seviyorum. Yazı da seviyorum aslında. Ama bir kış etmez benim gönlümde. Sonuçta hepsi Allah'ın bizim faydamıza yarattığı mevsimler değil mi seveceğiz işte öyle ya da böyle .
  Bu sene bahar geç geldi ama ben gayet hoşnutum bu durumdan. Çünkü o aptal bahar sendromunu yaşayan biri olaraktan Nisan ayı benim için baya ağır geçiyor. Hayatımı oldukça gözden geçirdiğim, geçmişle hesaplaşmalarıma geri döndüğüm, insanların gerçek yüzünü daha çok gördüğüm bir ay oluyor. Aslında bu iyi bir şey fakat bana ağır geliyor. İnsanları hep tanımak istediğim gibi tanıyan biri olarak onların gerçek yüzünü bu ayda daha rahat görmem beni üzüyor. Hep geçmişe dönmem ayrı bir üzüyor. Anılarımla yaşıyorum, şu anın tadını çıkaramıyorum. O yüzde bahar bana pek iyi gelmiyor. Dört gözle mayısın sonları haziranı bekler oluyorum. Zor fakat atlatılmaz bir sendrom değil 17 gün daha cinayet işlemeden sabredersem, akıl sağlığımı korursam ne mutlu bana. Geçen senelerde akıl sağlığımı korumayı pek sağlayamamıştım ama.. Olsun hayat bu iniş çıkışları her zaman olur. Önemli olan sabretmek ve anının tadını çıkarmak. Olumsuz düşünceleri kafamızdan atıyoruz. Gelene gelme demiyoruz. Her şeye rağmen hoşgeldin bahar hoşgeldin yaz :)

7 Nisan 2015 Salı

Aslında Tüm Mesele;

Öncelikle eğer yazımı okuyorsanız çok çok teşekkür ederim, eğer imkanınız varsa bu şarkıyı dinleyerek okuyun :) : https://www.youtube.com/watch?v=49Kh1mS4Fhs


Sizden nefret ettiğini bildiğiniz bir insanı sevmeye ne kadar daha devam edebilirsiniz?
Ben söyleyeyim 28 ay gibi bir süre devam edersiniz.Hatta devamı da gelir bunun. 29-30-31-32... Sonra bir gece anneniz odanıza gelir ve söyler: ''Sen istediğin kadar çabala bir  yerlerini yırt kaderinde yoksa ilaçlar da içsen olmayacak, ha kaderindeyse bu adam senden nefret etse de gün gelecek ayaklarını yıkayacak.'' Tamam annecim eyvallah ama bunca zamanı ya kaderimde olmayan bir şey için harcıyorsam? Gözyaşlarım boşunaysa? Onun için boşuna enerji harcıyorsam? Bunların hesabını kim verecek? Bilsem ki sonu güzel gocunur muyum hiç çektiğim sıkıntılardan. Hayır. Ama işte imtihan dünyası bekliyoruz, sabretmeyi öğreniyoruz bir bakıma.
  Velev ki kaderim değil, e hala kalbimdeyse ne yapacağım? Başkasının kaderinde olmasını mı izleyeceğim? Evet izleyeceğim. İmtihan dünyası çünkü yaşarken ölmeyi öğreneceksin. Cehennem ateşinden hallice bir ateş düşecek kalbine. Ve buna da eyvallah diyeceksin. Çünkü imtihan dünyası.
İşte böyle bir hayat. O karşında duruyor ve sen bırak ona dokunmayı bakamıyorsun bile. Nefis terbiyesi, resmen oruç tutmak gibi bir şey. Yemek yapıyorsun ama iftardan önce yiyemiyorsun.
Sabretmeyi öğreniyorsun. Senden nefret eden birini sevmenin nasıl bir duygu olduğunu tadıyorsun, herkesin ağzına ''Leyla'' olarak takılıp kalıyorsun. Ama zamanla alışıyorsun. Tüm olay alışmak ve sabretmek işte. Bekliyoruz kaderimizi,içimiz yana yana.

26 Mart 2015 Perşembe

Yalnız Acı


Yani; Çektiğin acıları en derin sen hissedersin. Ve onların verdiği zarar yetmiyormuşçasına kendini öldüresiye hırpalarsın. Kimse senin acına ortak olmak istemez, kimse seninle uğraşmak istemez. Neden kendi mutluluğunu göz ardı edip senin acınla ilgilensin ki. Yalnızsın işte hep yalnız. Acına gökteki ay bile eşlik etmez. Geceler bile izin vermez koynunda ağlamana. Öyle kahpedir hayat. Öyle acımasızdır insanlar. Ve sen o insanları suçlayamazsın benciller diye, bu hayatı suçlayamazsın kahpedir diye. Çünkü bu senin derdin. Son damlasına kadar acısını çekeceksin. Ağlamaktan şişecek gözlerin. Sana o ağlamaların sonunda mutlulukta vaat edemem. Çünkü yok öyle bir dünya. Acını bir mutluluk dindirmez. Acın, onu çekmen gerektiği kadar çektikten sonra gidecektir zaten. Sonra hissiz bir canavara dönüşeceksin. Bu senin kaderin. O yüzden hayatına devam et. İçinde savaş acılarınla. İçindekiyle içinde savaş. Ve o gülümsemeni eksik etme.

12 Mart 2015 Perşembe

Son Mektup

Sahi ne bu duvar? Aramızda kocaman duvarlar. Bunları neden ördün, neden o duvarları aşmama izin vermedin? Neden o duvarları yıkmaya çalıştığım da ''merak etmiyorum'' cevabınla baş başa bıraktın beni? Aptallıklarım yüzünden mi ? Eğer o yüzdense aptalım evet. Sevdiğim için aptalım. Değer verdiğim için aptalım. Sana anlatmak istediğim için aptalım. Her konuşma ortamında ne diyeceğimi bilemeyerek saçmaladığım için aptalım. Ben hep aptalım. Sana da hak veriyorum. İnsan başına gelmeyince anlamazmış karşısındakini. Başına gelmemiş demek ki. Sevmemişsin kimseyi ölesiye. Bakmaya kıyamadığın biri olmamış hayatında. Şimdi bu cümleler sana saçma gelebilir. Ama bunlar hayatın gerçekleri. Bir gün bi kapıdan içeri girersin ve hayatın değişir. Saçma diye adlandırdığın duygular yaşarsın. Asla yapmam dediğin aptalca şeyler yaparsın. İşte bunlar gerçek, gerçek hayat  bu. Kimse karşılığı olmayan duygular yaşamak istemez. Ama keşke bunlar elimizde olsa. İlk görüşte aşka inanmayan ben hatta aşka inanmayan ben inandım mı evet inandım. Zaman geçtikçe sevmeye de başladım mı evet başladım. Gururumu pas pas yapamam diyen ben yaptım mı yaptım. Olmaz denilen her şey olur. Ve sen geldin bir anda bahar geldi, ve şimdi gidiyorsun bana kalan da iki damla gözyaşı. Gerçekten yine boş konuşuyorum sanırım. Senin ön yargıyla okuyacağın bu satırlarda ne yazarsa yazsın ben yazdığım için anlamsız sana. Gözünde aptal ''mal'' olan birinin kurduğu cümleler saçmadır. Aşka, sevgiye inanmayan birine bunları yazmak ise asıl aptallık budur. Giderken kapıyı kapat da aklım dışarıda kalmasın.

1 Mart 2015 Pazar

Ben Kimim?

  Kınadığımız bazı davranışlar vardır. Asla öyle biri olamam diyeceğiniz insanlar vardır. Kibirli olmam, kaba olmam, insanları eleştirmem dersiniz. Fakat çok sevdiğiniz iki üç insan o insanlardan biriyse onlarla birlikte olmaktan geri duramazsınız. Ve onlarla birlikte olmak sizi yavaş yavaş o istemediğiniz insana büründürür.
  Üzüm üzüme baka baka kararır der atalarımız. Aslında ne doğru bir sözdür. Kimle vakit geçirirseniz yavaş yavaş o kişi gibi olursunuz çünkü. Kibirliyse kibirli, yalancıysa yalancı olursunuz bir anda. O sizin içinizde ki kötülüğü çıkarır. Ona ayak uyduracağım diye benliğinizi kaybedersiniz. Hele ki o insanlardan çevrenizde birden fazla varsa.. Hani filmlerde olur ya bir arkadaş grubu vardır .Herkes onlardan nefret eder davranışlarından dolayı. Ama sadece bir tanesinden edemezler insan gibi davrandığı için. Filmin ilerleyen sahnelerinde o da diğerlerine uyar ve herkesi hayal kırıklığına uğratır. Artık herkes ondan da nefret ediyordur. Hemde hayal kırıklığıyla birlikte. Bu o kişi için çok kötü bir durumdur . Hem olmak istemediği biri gibi oldu, hemde herkes ondan nefret ediyor. Yanındakileri de bırakamaz çünkü onları her ne pahasına olursa olsun seviyor. Sonuçta insan sevdiğinin kötü taraflarını görmez. İşte böyle bir durumda ne yapılacağını bilemiyoruz, bilemiyorum. Çünkü bunun bir ortası yok. Her şeyin dengelisini bulmaya çalışan benim gibi Terazi insanları bile bunun bi ortasını bulamaz. Çünkü bunun ortasını bulmak demek iki yüzlülük olur. Herkese farklı davranmaya başlarsın. Bu sefer iki yüzlü olursun. Peki ya bizi ne kurtaracak bu zamanlarda? Olmak istemediğimiz biri gibi olup sevdiklerimizin yanında kalmak mı, yoksa sevdiklerimizi hiçe sayıp kendimiz olup yalnız kalmak mı? Hangisi yapılır?

21 Şubat 2015 Cumartesi

#ÖzgecanAslan

Ne zaman bu kadar acımasız olduk biz? Ne zaman bu kadar nefsimize yenilir olduk? Ne zaman cani olduk? Savunmasız bir insana el atacak kadar nasıl aşağılık olduk? Şu dünyada en iğrenç şey ne biliyor musunuz; karşılık alamayacağınızı bildiğiniz birine şiddet uygulamak. Bu insanlığa sığan bir şey değil. Erkekliğinize sığacak bir şey değil. Nefsine sahip çıkamayacaksan toplum içine çıkma be arkadaşım! Bu kadar basit. Bir genç kızın hayallerini, hayatını elinden almaktan daha basit emin ol. Kendi hayatını da elinden aldın. Ailenin de arkadaşlarının da.. Nasıl bir düşünceyle bu iğrençliği yapabildin bilmiyorum. Allah ıslah eder inşallah. Bende bizde hepimiz o kızın yerinde olabilirdik. Hepimiz içimizden dua edip, dilimizle yalvaracak duruma düşebilirdik. Hayatımızda yapamayacağımızı sandığımız şekilde mücadele edebilirdik. Daha fazla Özgeler Canlar olmasın diye ne olur kendinize sahip çıkın. Anneler babalar evlatlarınızı, oğullarınızı iyi eğitin. Sonra geri dönüşü olmayan yollara girmeyin. Bir kızın hayallerini, hayatını elinden almayın.


  Eklemek istediğim bir kaç cümle daha var yine bugün bir ölüm haberi. Bu sefer erkek bu sefer sadece cinayet. Ama o da bir can, o da bir insan. İnsanların en büyük hakkını, özgürlüğünü elinizden alamazsınız! Allah Fırat Çakıroğlu'nun da ailesine yakınlarına sabır versin. Katillerin de soyunu kurutsun.

16 Şubat 2015 Pazartesi

Öfkeliyim

Öfkeliyim. Her şeye öfkeliyim. Bu hayata, sana, senin bana gelmene engel olan her şeye, herkese. Kendime de öfkeliyim. Sana bu kadar geri dönülemez bir şekilde aşık olmama öfkeliyim. Öfkeliyim işte herkese. Senin benden tamamen kopacak olmana öfkeliyim. Buna neden olan sisteme öfkeliyim. Senin yaptığın kötü şeyleri görmezden gelmeme öfkeliyim. Senden nefret edemememe öfkeliyim. Öfkeliyim işte anlasana. Sen gidiyorsun ve bana düşen arkandan bakmak sadece. Sen giderken deli gibi ağlamak. Sen giderken sinir krizlerine girmek. Benim elimde olan tek şey ''ama ben çok sevmiştim'' demek. Ve sonsuza kadar seni kaybetmek. Naparım bilmiyorum. Hayatıma devam ederim. Yarım, kırgın ama ederim. Etmek zorundayım. Çünkü kalbimde seni yaşatmam gerek. Sana olan bu aşkımı kaybetmemem gerek. Çünkü bir daha bu duyguları yaşayamazsam deliririm. Seni gördüğümde gelen o aitlik hissini, kalp çarpıntımı unutamam. Bundan yıllar sonra apayrı hayatlarda olacağımızı biliyorum. Her sabah gördüğüm seni artık göremeyeceğimi biliyorum. Seni belki de sadece bu halinle hatırlayacağım. Saf temiz duygularla hatırlayacağım. Ama o apayrı hayatımda bile kalbimde sana her zaman yer olacak. Nasıl bir şey biliyor musun seni kalbime kazıyıp beynime kilitleyeceğim. Asla ama asla seni kimsenin ordan söküp atmasına izin vermeyeceğim. Bazen bir gece geleceksin aklıma. Yanımda başkası olsa da senin için dökeceğim gözyaşlarımı. Bazen beş sene ismini bile duymayacağım. Ama bitmeyeceksin bende. Bazen iki üç uyduruk fotoğraflarımızı çıkaracağım tozlu sandığımdan. Bazen sana yazdığım mektupları okuyacağım teker teker. Sen yanımdaymışsın gibi o gündeymişiz gibi okuyacağım. Seni bana hatırlatan her insanı farklı tutacağım. Onları da en az senin kadar seveceğim. Senin şimdi dinlediğin şarkıları ben ilerde dinleyip duygulanacağım. Birlikte gittiğimiz o iki yere bir daha gidemeyeceğim belki de. Sırf en son seninle gitmiş olayım diye. Aynı salonda izlediğimiz film en sevdiğim film olacak.
Böyle öleceğim işte kalbimde sen, beynimde sen yanımda başkaları.

11 Şubat 2015 Çarşamba

Kırık Vazo

Her yanından kırılmış bir vazo gibiyim. Gelen çarptı giden çarptı. Bazıları döndü yapıştırmaya çalıştı, bazıları umursamadan yoluna devam etti. Hatta dönerken bile çarptı. O vazo her şeye rağmen dimdik ayakta. Ama asla kendine çarpanları unutmadı. Geri dönüp tamir etmeye çalışanlarda artık uğraşmasın. Çünkü gerçekten yapıştırmak istesen başta kırmazdın. Başta zarar vermezdin. Kırıp gidenlere diyecek sözüm yok zaten . Devam edin elbet sizinde kırılacağınız günler yakın. Her kırdığınız da susmamızdan yüz bulup başımıza daha çok çıkmalarınızı da unutmadık. Unutamadık. Ama her şeye rağmen vazo hala ayakta. İhanetler ,yalanlar, gıybetler bunları da unutmadık. Sizin bir tırnağınıza zarar gelse biz dünyayı yakacak hale gelirdik, ama siz kılınızı kıpırdatmazdınız. Kıpırdatsanız bile yüzümüze vurmaktan çekinmezdiniz. Ama her şeye rağmen vazo ayakta. Vazo hep ayakta. Ama vazo bir gün dayanamayıp kırılırsa emin olun kırık parçalar ilk sizin ayağınıza batar. İnsanları kırmadan önce iyi düşünün.

7 Şubat 2015 Cumartesi

Anlamlı Şarkılar - Hangimiz

''Hangimiz bir parçasını bırakıp gidecek diğeri uyurken, peki ya hangimizin son sözü olacak diğerinin adı yapayalnız ölürken.''  Bazı şarkılar vardır. O şarkıları yıllar geçtikten sonra dinleseniz bile size hissettirdikleri aynıdır. O şarkıyı yıllar önce birinin gözlerine bakarak dinlemiş olabilirsiniz, birini uyuduğunda seyrederken dinlemiş olabilirsiniz. Otobüs yolculuğunda arka sol çarprazınız da o otururken dinlemiş olabilirsiniz. Hayatınızın en güzel üç gününü geçirirken kulaklarınızda bu şarkı çalıyor olabilir. Ve günler, aylar sonra bu şarkıyı bir gece yarısı tekrar dinlediğinizde gözlerinizi kapayıp o güne geri dönersiniz. Sanki tekrar oradasınız ve o hisler tekrar sizinle. Sanki yine uyurken onu izliyorsunuzdur, sanki yine arka sol çarprazınız da oturuyordur. Yemeği yine aynı masada yiyormuş gibi. İşte anlamlı şarkı bu demektir. Sözleri ne kadar saçma, müziği ne kadar aptalca olursa olsun anlamlı şarkı; dinlediğinizde sizi bir yerlere götüren ,sevdiğiniz hisleri tekrar yaşatan şarkıdır. Anlamlı şarkı sözlerin de o günü bulduğunuz şarkıdır. ''Ben seni hiç böyle sevmemiştim gideceksin diye korkarak.''  Hayatınızın dönüm noktası olan şarkılar. Bu şarkıları kaybetmeyin. Çünkü belki de size tekrar hissetmek istediklerinizi hissettiren şeyler onlardır. Bilirsiniz asla o güne geri dönemeyeceğinizi. İşte böyle zamanlarda o anlamlı şarkıları dinleyin. Sadece dinleyin ...

5 Şubat 2015 Perşembe

Gel Ya da Git

Gecenin yarısındayız. Sabaha çok az vakit kalmış. Aklımda sen, kulağımda Teoman. Önümde fotoğraflar. Anılar. Geçmişteyim. Geçen günleri düşünüyorum. Neler yaşamışız, aslında yaşamışım. Seninle birlikte. Hepsi birden yok olup gider mi? Sen gidince her şey biter mi? Günlüklerimi, mektuplarımı, fotoğrafları yaksam gider misin? Sen de bulduğumu başkasında arasam gider misin? Kendimi kandırsam gider misin? Bilmiyorum. Sonuçta ne zaman gideceğine karar verecek olan sensin. Belki ömür boyu kalır ilhamım olursun, belki 10 dakika sonra gider bu defteri ömür boyu kapattırırsın. Ama hangisini seçeceksen acısız olmasına özen göster olur mu? Zaten yeterince acı doluydu. Bari gideceksen acısız git, kalacaksan acısız kal. Eğer gideceksen hiçbir şey bırakma ardında. Hiç güzel anımız yok ama olsun kötü olanları da bırakma. İlhamı da alıp git ki gittiğinden emin olayım. Merak etme bende yaşanmamış sayarım her şeyi. Vurmam yüzüne. İşte böyle git her şeyi alıp git, kattıklarını da alıp git acısız git. Şayet ki kalacaksan acısız kal. Hiçbir şey yapmadan kal, sadece ilhamım ol . Bir kaç fotoğraf, bir kaç yazı, bir kaç şarkı olarak kal bende. Farkında olmadan yaşattığın güzel şeyler olarak kal. Üzmeden kal . Eğer susarsan üzülmem zaten. Sadece kal. Susarak kal ki büyüyü bozma. Kötü söz söyleme bilirsin kırılırım. İyi söz de söyleme çünkü altında kötü bir şey ararım, o kötü şey her zaman var. Kal sadece varlığın olsun. Ama kalacaksan bir şartım daha var, kulaklarını tıkayarak kal. Herkese her şeye kulaklarını tıka, hem sus hem duyma. Bilirim kimse hayırlı bir şey söylemez sana benim hakkımda. O yüzden duyma. Sus ve sağır ol kalacaksan. Ya kal ya git. Ama ne yapacaksan acısız olanı yap. Dediğim gibi yeterince acı var. Daha fazlasına ihtiyacım yok. Ben bir dar ağacında boynumda ip beklemekteyim, ayaklarımın altında ki tabure ise senin emrine amade..

4 Şubat 2015 Çarşamba

Samimiyet Diz Boyu

Bugün yine bir ayın dördü daha. 27 ay oldu o günden beri ayın dörtleri geçeli. Eskiden gizleme ihtiyacı duyuyordum fakat artık öyle bir ihtiyaç duymuyorum çünkü olayın gizlenecek bir tarafı kalmadı. O yüzden bende çok sevdiğim bir arkadaşımın bana verdiği tavsiyeye uyarak yazıyorum. Bu tavsiye; madem kavuşamıyorsun onu gördüğünde aklına gelenleri yaz da bari yazar ol gibi bir tavsiyeydi. Zaten yalan yok bugüne kadar yazdıklarımın bir kısmı hepsi demiyorum onunla gelen ilhamlarımdı. Şuan bu yazıyı neden yazdığımı bilmiyorum belki de artık hiçbir şeyi umursamadığımdandır. Olan olmuş biten bitmiş. Aslında bu bloğu kişisel yazılarla da doldurmayacaktım ama artık ha blog ha günlük. Belki de muhteşem hayatım ilgi çeker ve yazar olurum kim bilir. Hahahah şakaydı tabiki de sadece beni okuyan 2-3 kişiye, daha samimi bir yazı sunmak istedim. Yazım beğenilir mi beğenilmez mi kaygısı gütmeden istediğim gibi bir yazı yazmak istedim. Blog açmamın asıl sebebi dediğim gibi gelen ilhamları yazıp zaman geçirmekti. Fakat artık kendimle dalga geçebildiğim için, o saçma duygularımla dalga geçebildiğim için bu yazıyı yazıyorum. Arada böyle samimi günlük tarzı yazılar yazarım, arada tribe girer romantik yazılar yazarım, arada iki üç arkadaşıma kızar taşlama yazısı yazarım, arada tavsiye yazısı yazarım, yazarım yazarım yazarım. Ben hep yazarım. Ama şuan tek istediğim samimi bir yazı yazmak. Çünkü buna ihtiyacım var. Artık kendimle ve kendi saçma duygularımla dalga geçip gülmeye ihtiyacım var. Sonuçta gülmek güzel şey değil mi? Evet okunmak istiyorum. Bir kaç kişinin yazılarımın altına beni eleştirici şekilde yorum yapmalarını istiyorum. Eleştirileyim ki kendimi geliştireyim değil mi ama? Tartışalım. Bu hayatı tartışalım, siyaseti tartışalım, eğitim sistemini tartışalım. Birbirimizi kıralım ama sohbet edelim. Birbirimizden bir şeyler öğrenelim. Ben yazayım siz gülün, siz yazın ben güleyim, ağlayalım falan buyurun ha benim bloğum ha sizin bloğunuz...

3 Şubat 2015 Salı

Özledim

        
Ne zaman özlesem kalemi kağıdı alasım gelir elime. Yazarım. Çünkü beni en iyi anlayan beyaz bir sayfa ve simsiyah bir pilot kalemdir. Sesini çıkarmadan dinler. Ne yazarsam yazayım dinler. Gözümden düşen damlaları kabul eder benliğine. Asla gocunmaz asla kızmaz. Anlayışlıdır her zaman. Bazen yazdığımda, içimi o kağıda döktüğümde o kadar rahatlarım ki sanki özlemim dinmiş gibi. Ama dinmez aslında. Sadece rahatlarım. Özlemi dindirecek hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok . Belki çok az bir rahatlama. Belki içindekileri dışa vurunca gelen mutluluk hissi. Hüzün. Ama özlem kötü bir duygu. Çünkü içinde her şeyi barındırır. Kızgınlığı, hüznü, mutluluğu, yokluğu, var olan yokluğu. Ve var olan bir şeyin senin için yok olması duygusu ise... Ama güçlü bir duygudur da bağlılığı sağlar. Direnme gücünü arttırır. Nefsini terbiye eder. Beklemeyi öğretir. Olgunlaştırır. Gördüğünde ise, özlem bittiğinde bir damla yaş süzülür gözlerinden. O yaş mutluluktur. Görmenin verdiği mutluluktur, şükürdür. O iki gözünün gördüğüne şükretmektir. Allah'ın sağ salim onu görmeyi nasip ettiğine olan şükür hissidir. Özlem varlığıyla yokluğuyla hüzündür aslında. Bazen iki gözün görürken bile özlersin . Hemde öyle bir özlersin ki varlığı yokluğundan daha çok acıtır. Özlemin yakınlığıdır asıl çekilmez olan uzakken neyse ne de asıl yakınken çekilmez. 

31 Ocak 2015 Cumartesi

Toprak

Her şeyin üst üste geldiği anlar hepimizin hayatında olur. Kimsenin bize ilgi göstermediği, aslında gösterdiği de biz o anlarda fazla ilgiye muhtaç olduğumuz için bize göstermiyorlarmış gibi geldiği anlar olur işte. Meryem Uzerli gibi tükenmişlik sendromuna girdiğimiz zamanlar olmuştur. Üzerini örttüğümüz sorunlarında bir anda patlak verdiği zamanlar. Hepsi üst üste geldi sanırız fakat öyle değildir. Hepsinin üzerine örttüğümüz yorganı kaldırırız aslında. Ve hepsinin bir anda üzerimize gelmesi canımızı acıtır. Boşluğa düşer, çığlık atmak ister, zamanı geriye almak isteriz. Fakat zaman geriye alınmaz. Yaptıklarını düzeltemezsin. O yorganı da tekrar örtmen zaman alır. Üzerine yeni yeni acılar koyarak örtersin çünkü. İçinde yorgan büyür büyür büyür büyür. Ve cırt diye ayrılır dikişleri. Çünkü artık o yorgan bile örtmeye yetmiyordur. İşte o öyle bir an ki dağılır toparlanamazsın. Bu sefer eskisi gibi yeni bir yorganda dikemezsin. Bağırır, çağırır, ağlar çevrendekileri suçlarsın. Ama sonra farkedersin ki senden başka suçlu yoktur ortalıkta. Ama yaşamakta zorundasın. Farklı şeylere tutunmaya çalışırsın. Eskisi gibi duygusal düşünüp acı çekmemek için daha mantıksal şeylere tutunmaya çalışırsın. Sana faydasının olacağını düşündüğün şeylere. Ve o tutunduğun şeyle içindeki kocaman dağa yeni yorganlar dikersin. Onları teker teker örtersin. Yorganın üzerine toprakta attın mı tamamdır. Kurtulmuşsundur yeni buhranlar yaşayana kadar. Bu saatten sonra önemli olan tek şey tutunduğun şeyin o toprağın üzerine çiçekler büyümesini sağlayacak bir şey mi olduğu, yoksa her an toprağın dağılıp, yorganın yırtılabileceği bir şey olduğu mu?

25 Ocak 2015 Pazar

Görülmeyen Hatalar

Bazı zamanlarda bazı insanlarla neden hala arkadaş olduğunuzu, neden görüştüğünüzü bilemezsiniz. Size onca şey yapmıştır, kalbinizi kırmıştır, arkanızdan konuşmuştur, lafınızı taşımıştır fakat hala kin duyamazsınız. Bi kere kızmışsınızdır ve sonra konu kapanmıştır. Yine bir şey olmamış gibi konuşmaya devam etmişsinizdir. Neden böyle kötülükler yapan insanla hala görüşürsünüz ki? Bağlılık mı, alışkanlık mı, onun yanında kendinizi iyi hissetmeniz mi? Hangisi ? Bence cevap çok net; o kişiyi sevmeniz. Evet o olmasa da yaşarsınız. Ama seviyorsanız yaptığı kötülükleri görmezden gelmeyi biliyorsunuzdur. O da insan  onun da nefsi var, hata yapabilir deyip eskisinden bile daha iyi olabiliyorsunuz. Aranızda bir daha o kötü olayların bahsi geçmeden yaşarsınız. Küsseniz küs olmaya dayanamazsınız, hiç görüşmeseniz özlersiniz. Kin tutamazsınız işte. Bütün bunların sebebi de sevmek. Sevmek o kadar güçlü bir duygu ki başkası yapsa öldüreceğiniz hataları görmezden gelmenizi sağlıyor. Böyle de mucizevi. Nasıl anneniz sizi evlatlıktan reddetse bile onu hala sevmeye devam ediyorsanız bu da böyle bir bağlılık. Herkesin hayatında böyle insanlar olmaz. Böyle insanlara sahip olan insanlar şanslıdır. Baya şanslıdır. Çünkü sevmek ve sevilmek herkese nasip olmaz. Anne sevgisi gibi safça birini sevmek zordur. Hatalarını görmezden gelmek zordur. Gölgeler içinde yaşarsınız ama yine de mutlusunuzdur işte. Böyle insanlara sahipseniz hayat size gülüyordur. Ya da gülmüyordur. Ama bence gülüyordur çünkü hatalar görülmeyecek kadar sevmek ve sevilmek güzel şey.
- 11 seneliklerime...

22 Ocak 2015 Perşembe

Tesadüf / Tevafuk

Tesadüf ne demek? Anlamı nedir? Sözlük anlamı rastgele, rastlantı anlamında kullanılan bir kelime olup, içinde insan iradesi olmayan eylemlere denilmektedir. Yani bizim bir etkimiz yoktur, biz istememişizdir birden olmuştur.  Pekala böyle bir şey var mı, bizim istemediğimiz bir şeyin olması mümkün mü? Hayır, değil. Bir hadisi şerif vardır; ''Ameller niyete göredir''. İşte tesadüf diye bir şey yoktur aslında. Niyetimizde, bilinç altımızda neyi istersek o olur . İçimizden geçen olur. Bizler de buna aa tesadüf deriz.. Fakat tesadüf değil tevafuktur adı. Uyum içerisinde olan , birbiriyle ilişkili olan, birbirine yakışan şeylerdir. Ve bu tesadüf değildir. Bizim isteğimiz ve uyum doğrultusunda gerçekleşen şeylerdir. Yani birden bire meydana gelmezler. Evren gibi hayatımız da gerçekleşen olaylarda uyum içerisindedir, bizlerde düşüncelerimizle bunu gerçekleştiririz. Bir bakıma düşüncelerimizin, niyetlerimizin yansımasıdır. İyi düşün iyi olsun. Her şey birbiriyle bağıntılıdır. Tesadüf sandığın şey öyle bir şey ile bağıntılı çıkar ki bu uyuma sen bile şaşırırsın. Bir yaprağın bile düştüğü yerde bir hayır vardır. İşte Allah'ın kudreti, düzeni burada kendini gösterir.  Yani kısaca tesadüf diye bir şey yoktur, olması gereken olur. Tesadüf ile tevafuk arasında koca bir ''kadere iman vardır'' vesselam.

8 Ocak 2015 Perşembe

Eat, Pray, Love

''Uzun süredir kendimi iyi hissediyordum, mutluydum hiç olmadığım kadar. Huzur, her nefes aldığımda içime doluyordu. Eğlenmeyi öğrenmiştim. Espri yapmayı öğrenmiştim. Mutluydum her anlamda. Beni üzen hiçbir şey yok gibiydi. Sonra bi gece huzurla yattığımda bir rüya gördüm. Bilinçaltım çok hoş olmayan bir şekilde oyun oynadı bana. Sabah uyandığımda her şey yıkılmıştı. Sanki koca bir tsunami gelip uzun süredir inşa ettiğim bu huzurlu hayatı yıkmış gibi. Sanki gözü kalmıştı hayatın mutluluğum da.''
           
Bu kadar basit işte . İnsanların mutlu olmaları zorken mutsuzluğa yenilmeleri bu kadar basit. Fakat her gün sanki biri ölmüşcesine depresif dolaşmak ne kadar doğru o da tartışılır. Doğuştan hayatlarını mutsuzluğa adamış insanlar var. En acı çekeni benim, en kötü şeyler benim başıma geldi, en çok ben aldatıldım, en çok ben kazık yedim, en en en en.... En kötüleri yaşamaktan gurur mu duyuyoruz ? Yok öyle bir şey herkesin başına kötü şeyler gelir, belki de yaşadığı kötülüğün en'ini yaşamıştır fakat bu kadar umutsuzluğa düşmek doğru değil. Kendini acındırmak hele hiç olur iş değil. Herkes yaşadığı olayın üstesinden gelir. Allah kimseye baş edemeyeceği derdi vermez.. Ama bunu abartıp kendine hayat biçimi edinmiş insanlar var. İki sohbet edemiyorsun artık. Asık suratlar, dertli cümleler.. Her gün olmaz. Senin hiç mi yaşama sebebin yok ailen,arkadaşların,eşin,dostun..Kendinizi motive edin.Kendinizi sömürdüğünüz gibi insanların da enerjilerini sömürmeyin. Pozitiflik deyince akla gelen ilk insan olun. Kimse eğlenmeye giderken ''aman onu çağırmayalım o yine depresyondadır'' diye düşünmesin arkanızdan.  Hayat zevkli ve zevkini tamamen çıkarabilecek uzunlukta da değil. Dolu dolu yaşayın.Sevdiğim bir söz vardır , mottom gibi düşünün Eat, Pray,Love (Ye, Dua et, Sev) Filmi ve kitabı da mevcut.


Yemek yiyin. Farklı yemekler. O kadar farklı tatlar var ki dünyada.. Deneyin, kendinizi keşfedin.

 Dua edin. İsteyin Allah'tan. Umutsuzlukta, hüzünde, çaresizlikte onunla paylaşın.

 Ve sevin.. Ama depresyona girmek için değil. Sevmeyi severek sevin. Sizi şarj etmesini sağlayarak sevin. Ve değecek insanları sevin. Her şeyi sevin yemeği sevin, dua etmeyi sevin, sevmeyi sevin. Hayat severek daha yaşanılabilir bir yer.

4 Ocak 2015 Pazar

İstemek ve Almak

Hayallerinizi gerçekleştiremeyip, yapmak istemediğiniz bir şeyi yapmak zorunda kalabilirsiniz bazen. Bazen ilgi alanlarınızdan tamamen farklı alanlara yönelmek zorunda kalabilirsiniz. Hayalini kurduğunuz şeyleri başkalarının yaptığını görüp o kişilerin yerinde olmak isteyebilirsiniz. Hatta o işi o insanlardan daha iyi yapacağınızı farkedebilirsiniz. Hayatın insanı nereye sürükleyeceği belli olmuyor işte. Şartlar yüzünden istediklerinizi yapamayabilirsiniz. Hayallerinizden vazgeçebilirsiniz. Ama çok isterseniz, içinizde gelerek isterseniz öyle şeyler olur ki siz bile şaşırırsınız. İstemek, istersiniz ve olur. İsteyin..

2 Ocak 2015 Cuma

Neden Yazıyorum?

En iyi terapidir yazmak. Yazarken rahatlarsınız. Dış dünyaya söylemek istemediklerinizi, söyleyemediklerinizi haykırırsınız. Bağırırsınız yazılarınızda, kızarsınız. Belki ağlar belki de gülersiniz. Bazen kurgularsınız olmayan şeyleri olmuş gibi yazmak kafanızı dağıtır. Yeni maceralar yaratırsınız kafanızda, o kadar farklı şeyler yazarsınız ki siz bile şaşırırsınız bazen cümlelerin nereden geldiğine. Yazmak terapidir. Yazmak mutluluktur. Yazmak rahatlamaktır. Her anlamda.. Hele yazdıklarınızı okudunuz mu tamamdır? Nerede yanlış yaptığınızı görürsünüz bazen. Bazen  elinizdekilerin kıymetini anlamanıza yardımcı olur, bazen de aslında fazla ödün verdiğinizi görürsünüz. Kendinizin aynasıdır yazmak. Yazmak mucizedir. Yazmak duadır. Bize, insanlara bahşedilmiş en güzel şeydir belkide. 2004 yılından beri yazıyorum. Sadece yazıyorum ve mutlu oluyorum. Blogum benim için rahatlama yeri. Kendimi ifade edebildiğim, insanlarla paylaşabildiğim yegane yer. Yazın ve okuyun pişman olmayın.