
Gecenin yarısındayız. Sabaha çok az vakit kalmış. Aklımda sen, kulağımda Teoman. Önümde fotoğraflar. Anılar. Geçmişteyim. Geçen günleri düşünüyorum. Neler yaşamışız, aslında yaşamışım. Seninle birlikte. Hepsi birden yok olup gider mi? Sen gidince her şey biter mi? Günlüklerimi, mektuplarımı, fotoğrafları yaksam gider misin? Sen de bulduğumu başkasında arasam gider misin? Kendimi kandırsam gider misin? Bilmiyorum. Sonuçta ne zaman gideceğine karar verecek olan sensin. Belki ömür boyu kalır ilhamım olursun, belki 10 dakika sonra gider bu defteri ömür boyu kapattırırsın. Ama hangisini seçeceksen acısız olmasına özen göster olur mu? Zaten yeterince acı doluydu. Bari gideceksen acısız git, kalacaksan acısız kal. Eğer gideceksen hiçbir şey bırakma ardında. Hiç güzel anımız yok ama olsun kötü olanları da bırakma. İlhamı da alıp git ki gittiğinden emin olayım. Merak etme bende yaşanmamış sayarım her şeyi. Vurmam yüzüne. İşte böyle git her şeyi alıp git, kattıklarını da alıp git acısız git. Şayet ki kalacaksan acısız kal. Hiçbir şey yapmadan kal, sadece ilhamım ol . Bir kaç fotoğraf, bir kaç yazı, bir kaç şarkı olarak kal bende. Farkında olmadan yaşattığın güzel şeyler olarak kal. Üzmeden kal . Eğer susarsan üzülmem zaten. Sadece kal. Susarak kal ki büyüyü bozma. Kötü söz söyleme bilirsin kırılırım. İyi söz de söyleme çünkü altında kötü bir şey ararım, o kötü şey her zaman var. Kal sadece varlığın olsun. Ama kalacaksan bir şartım daha var, kulaklarını tıkayarak kal. Herkese her şeye kulaklarını tıka, hem sus hem duyma. Bilirim kimse hayırlı bir şey söylemez sana benim hakkımda. O yüzden duyma. Sus ve sağır ol kalacaksan. Ya kal ya git. Ama ne yapacaksan acısız olanı yap. Dediğim gibi yeterince acı var. Daha fazlasına ihtiyacım yok. Ben bir dar ağacında boynumda ip beklemekteyim, ayaklarımın altında ki tabure ise senin emrine amade..