21 Şubat 2015 Cumartesi

#ÖzgecanAslan

Ne zaman bu kadar acımasız olduk biz? Ne zaman bu kadar nefsimize yenilir olduk? Ne zaman cani olduk? Savunmasız bir insana el atacak kadar nasıl aşağılık olduk? Şu dünyada en iğrenç şey ne biliyor musunuz; karşılık alamayacağınızı bildiğiniz birine şiddet uygulamak. Bu insanlığa sığan bir şey değil. Erkekliğinize sığacak bir şey değil. Nefsine sahip çıkamayacaksan toplum içine çıkma be arkadaşım! Bu kadar basit. Bir genç kızın hayallerini, hayatını elinden almaktan daha basit emin ol. Kendi hayatını da elinden aldın. Ailenin de arkadaşlarının da.. Nasıl bir düşünceyle bu iğrençliği yapabildin bilmiyorum. Allah ıslah eder inşallah. Bende bizde hepimiz o kızın yerinde olabilirdik. Hepimiz içimizden dua edip, dilimizle yalvaracak duruma düşebilirdik. Hayatımızda yapamayacağımızı sandığımız şekilde mücadele edebilirdik. Daha fazla Özgeler Canlar olmasın diye ne olur kendinize sahip çıkın. Anneler babalar evlatlarınızı, oğullarınızı iyi eğitin. Sonra geri dönüşü olmayan yollara girmeyin. Bir kızın hayallerini, hayatını elinden almayın.


  Eklemek istediğim bir kaç cümle daha var yine bugün bir ölüm haberi. Bu sefer erkek bu sefer sadece cinayet. Ama o da bir can, o da bir insan. İnsanların en büyük hakkını, özgürlüğünü elinizden alamazsınız! Allah Fırat Çakıroğlu'nun da ailesine yakınlarına sabır versin. Katillerin de soyunu kurutsun.

16 Şubat 2015 Pazartesi

Öfkeliyim

Öfkeliyim. Her şeye öfkeliyim. Bu hayata, sana, senin bana gelmene engel olan her şeye, herkese. Kendime de öfkeliyim. Sana bu kadar geri dönülemez bir şekilde aşık olmama öfkeliyim. Öfkeliyim işte herkese. Senin benden tamamen kopacak olmana öfkeliyim. Buna neden olan sisteme öfkeliyim. Senin yaptığın kötü şeyleri görmezden gelmeme öfkeliyim. Senden nefret edemememe öfkeliyim. Öfkeliyim işte anlasana. Sen gidiyorsun ve bana düşen arkandan bakmak sadece. Sen giderken deli gibi ağlamak. Sen giderken sinir krizlerine girmek. Benim elimde olan tek şey ''ama ben çok sevmiştim'' demek. Ve sonsuza kadar seni kaybetmek. Naparım bilmiyorum. Hayatıma devam ederim. Yarım, kırgın ama ederim. Etmek zorundayım. Çünkü kalbimde seni yaşatmam gerek. Sana olan bu aşkımı kaybetmemem gerek. Çünkü bir daha bu duyguları yaşayamazsam deliririm. Seni gördüğümde gelen o aitlik hissini, kalp çarpıntımı unutamam. Bundan yıllar sonra apayrı hayatlarda olacağımızı biliyorum. Her sabah gördüğüm seni artık göremeyeceğimi biliyorum. Seni belki de sadece bu halinle hatırlayacağım. Saf temiz duygularla hatırlayacağım. Ama o apayrı hayatımda bile kalbimde sana her zaman yer olacak. Nasıl bir şey biliyor musun seni kalbime kazıyıp beynime kilitleyeceğim. Asla ama asla seni kimsenin ordan söküp atmasına izin vermeyeceğim. Bazen bir gece geleceksin aklıma. Yanımda başkası olsa da senin için dökeceğim gözyaşlarımı. Bazen beş sene ismini bile duymayacağım. Ama bitmeyeceksin bende. Bazen iki üç uyduruk fotoğraflarımızı çıkaracağım tozlu sandığımdan. Bazen sana yazdığım mektupları okuyacağım teker teker. Sen yanımdaymışsın gibi o gündeymişiz gibi okuyacağım. Seni bana hatırlatan her insanı farklı tutacağım. Onları da en az senin kadar seveceğim. Senin şimdi dinlediğin şarkıları ben ilerde dinleyip duygulanacağım. Birlikte gittiğimiz o iki yere bir daha gidemeyeceğim belki de. Sırf en son seninle gitmiş olayım diye. Aynı salonda izlediğimiz film en sevdiğim film olacak.
Böyle öleceğim işte kalbimde sen, beynimde sen yanımda başkaları.

11 Şubat 2015 Çarşamba

Kırık Vazo

Her yanından kırılmış bir vazo gibiyim. Gelen çarptı giden çarptı. Bazıları döndü yapıştırmaya çalıştı, bazıları umursamadan yoluna devam etti. Hatta dönerken bile çarptı. O vazo her şeye rağmen dimdik ayakta. Ama asla kendine çarpanları unutmadı. Geri dönüp tamir etmeye çalışanlarda artık uğraşmasın. Çünkü gerçekten yapıştırmak istesen başta kırmazdın. Başta zarar vermezdin. Kırıp gidenlere diyecek sözüm yok zaten . Devam edin elbet sizinde kırılacağınız günler yakın. Her kırdığınız da susmamızdan yüz bulup başımıza daha çok çıkmalarınızı da unutmadık. Unutamadık. Ama her şeye rağmen vazo hala ayakta. İhanetler ,yalanlar, gıybetler bunları da unutmadık. Sizin bir tırnağınıza zarar gelse biz dünyayı yakacak hale gelirdik, ama siz kılınızı kıpırdatmazdınız. Kıpırdatsanız bile yüzümüze vurmaktan çekinmezdiniz. Ama her şeye rağmen vazo ayakta. Vazo hep ayakta. Ama vazo bir gün dayanamayıp kırılırsa emin olun kırık parçalar ilk sizin ayağınıza batar. İnsanları kırmadan önce iyi düşünün.

7 Şubat 2015 Cumartesi

Anlamlı Şarkılar - Hangimiz

''Hangimiz bir parçasını bırakıp gidecek diğeri uyurken, peki ya hangimizin son sözü olacak diğerinin adı yapayalnız ölürken.''  Bazı şarkılar vardır. O şarkıları yıllar geçtikten sonra dinleseniz bile size hissettirdikleri aynıdır. O şarkıyı yıllar önce birinin gözlerine bakarak dinlemiş olabilirsiniz, birini uyuduğunda seyrederken dinlemiş olabilirsiniz. Otobüs yolculuğunda arka sol çarprazınız da o otururken dinlemiş olabilirsiniz. Hayatınızın en güzel üç gününü geçirirken kulaklarınızda bu şarkı çalıyor olabilir. Ve günler, aylar sonra bu şarkıyı bir gece yarısı tekrar dinlediğinizde gözlerinizi kapayıp o güne geri dönersiniz. Sanki tekrar oradasınız ve o hisler tekrar sizinle. Sanki yine uyurken onu izliyorsunuzdur, sanki yine arka sol çarprazınız da oturuyordur. Yemeği yine aynı masada yiyormuş gibi. İşte anlamlı şarkı bu demektir. Sözleri ne kadar saçma, müziği ne kadar aptalca olursa olsun anlamlı şarkı; dinlediğinizde sizi bir yerlere götüren ,sevdiğiniz hisleri tekrar yaşatan şarkıdır. Anlamlı şarkı sözlerin de o günü bulduğunuz şarkıdır. ''Ben seni hiç böyle sevmemiştim gideceksin diye korkarak.''  Hayatınızın dönüm noktası olan şarkılar. Bu şarkıları kaybetmeyin. Çünkü belki de size tekrar hissetmek istediklerinizi hissettiren şeyler onlardır. Bilirsiniz asla o güne geri dönemeyeceğinizi. İşte böyle zamanlarda o anlamlı şarkıları dinleyin. Sadece dinleyin ...

5 Şubat 2015 Perşembe

Gel Ya da Git

Gecenin yarısındayız. Sabaha çok az vakit kalmış. Aklımda sen, kulağımda Teoman. Önümde fotoğraflar. Anılar. Geçmişteyim. Geçen günleri düşünüyorum. Neler yaşamışız, aslında yaşamışım. Seninle birlikte. Hepsi birden yok olup gider mi? Sen gidince her şey biter mi? Günlüklerimi, mektuplarımı, fotoğrafları yaksam gider misin? Sen de bulduğumu başkasında arasam gider misin? Kendimi kandırsam gider misin? Bilmiyorum. Sonuçta ne zaman gideceğine karar verecek olan sensin. Belki ömür boyu kalır ilhamım olursun, belki 10 dakika sonra gider bu defteri ömür boyu kapattırırsın. Ama hangisini seçeceksen acısız olmasına özen göster olur mu? Zaten yeterince acı doluydu. Bari gideceksen acısız git, kalacaksan acısız kal. Eğer gideceksen hiçbir şey bırakma ardında. Hiç güzel anımız yok ama olsun kötü olanları da bırakma. İlhamı da alıp git ki gittiğinden emin olayım. Merak etme bende yaşanmamış sayarım her şeyi. Vurmam yüzüne. İşte böyle git her şeyi alıp git, kattıklarını da alıp git acısız git. Şayet ki kalacaksan acısız kal. Hiçbir şey yapmadan kal, sadece ilhamım ol . Bir kaç fotoğraf, bir kaç yazı, bir kaç şarkı olarak kal bende. Farkında olmadan yaşattığın güzel şeyler olarak kal. Üzmeden kal . Eğer susarsan üzülmem zaten. Sadece kal. Susarak kal ki büyüyü bozma. Kötü söz söyleme bilirsin kırılırım. İyi söz de söyleme çünkü altında kötü bir şey ararım, o kötü şey her zaman var. Kal sadece varlığın olsun. Ama kalacaksan bir şartım daha var, kulaklarını tıkayarak kal. Herkese her şeye kulaklarını tıka, hem sus hem duyma. Bilirim kimse hayırlı bir şey söylemez sana benim hakkımda. O yüzden duyma. Sus ve sağır ol kalacaksan. Ya kal ya git. Ama ne yapacaksan acısız olanı yap. Dediğim gibi yeterince acı var. Daha fazlasına ihtiyacım yok. Ben bir dar ağacında boynumda ip beklemekteyim, ayaklarımın altında ki tabure ise senin emrine amade..

4 Şubat 2015 Çarşamba

Samimiyet Diz Boyu

Bugün yine bir ayın dördü daha. 27 ay oldu o günden beri ayın dörtleri geçeli. Eskiden gizleme ihtiyacı duyuyordum fakat artık öyle bir ihtiyaç duymuyorum çünkü olayın gizlenecek bir tarafı kalmadı. O yüzden bende çok sevdiğim bir arkadaşımın bana verdiği tavsiyeye uyarak yazıyorum. Bu tavsiye; madem kavuşamıyorsun onu gördüğünde aklına gelenleri yaz da bari yazar ol gibi bir tavsiyeydi. Zaten yalan yok bugüne kadar yazdıklarımın bir kısmı hepsi demiyorum onunla gelen ilhamlarımdı. Şuan bu yazıyı neden yazdığımı bilmiyorum belki de artık hiçbir şeyi umursamadığımdandır. Olan olmuş biten bitmiş. Aslında bu bloğu kişisel yazılarla da doldurmayacaktım ama artık ha blog ha günlük. Belki de muhteşem hayatım ilgi çeker ve yazar olurum kim bilir. Hahahah şakaydı tabiki de sadece beni okuyan 2-3 kişiye, daha samimi bir yazı sunmak istedim. Yazım beğenilir mi beğenilmez mi kaygısı gütmeden istediğim gibi bir yazı yazmak istedim. Blog açmamın asıl sebebi dediğim gibi gelen ilhamları yazıp zaman geçirmekti. Fakat artık kendimle dalga geçebildiğim için, o saçma duygularımla dalga geçebildiğim için bu yazıyı yazıyorum. Arada böyle samimi günlük tarzı yazılar yazarım, arada tribe girer romantik yazılar yazarım, arada iki üç arkadaşıma kızar taşlama yazısı yazarım, arada tavsiye yazısı yazarım, yazarım yazarım yazarım. Ben hep yazarım. Ama şuan tek istediğim samimi bir yazı yazmak. Çünkü buna ihtiyacım var. Artık kendimle ve kendi saçma duygularımla dalga geçip gülmeye ihtiyacım var. Sonuçta gülmek güzel şey değil mi? Evet okunmak istiyorum. Bir kaç kişinin yazılarımın altına beni eleştirici şekilde yorum yapmalarını istiyorum. Eleştirileyim ki kendimi geliştireyim değil mi ama? Tartışalım. Bu hayatı tartışalım, siyaseti tartışalım, eğitim sistemini tartışalım. Birbirimizi kıralım ama sohbet edelim. Birbirimizden bir şeyler öğrenelim. Ben yazayım siz gülün, siz yazın ben güleyim, ağlayalım falan buyurun ha benim bloğum ha sizin bloğunuz...

3 Şubat 2015 Salı

Özledim

        
Ne zaman özlesem kalemi kağıdı alasım gelir elime. Yazarım. Çünkü beni en iyi anlayan beyaz bir sayfa ve simsiyah bir pilot kalemdir. Sesini çıkarmadan dinler. Ne yazarsam yazayım dinler. Gözümden düşen damlaları kabul eder benliğine. Asla gocunmaz asla kızmaz. Anlayışlıdır her zaman. Bazen yazdığımda, içimi o kağıda döktüğümde o kadar rahatlarım ki sanki özlemim dinmiş gibi. Ama dinmez aslında. Sadece rahatlarım. Özlemi dindirecek hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok . Belki çok az bir rahatlama. Belki içindekileri dışa vurunca gelen mutluluk hissi. Hüzün. Ama özlem kötü bir duygu. Çünkü içinde her şeyi barındırır. Kızgınlığı, hüznü, mutluluğu, yokluğu, var olan yokluğu. Ve var olan bir şeyin senin için yok olması duygusu ise... Ama güçlü bir duygudur da bağlılığı sağlar. Direnme gücünü arttırır. Nefsini terbiye eder. Beklemeyi öğretir. Olgunlaştırır. Gördüğünde ise, özlem bittiğinde bir damla yaş süzülür gözlerinden. O yaş mutluluktur. Görmenin verdiği mutluluktur, şükürdür. O iki gözünün gördüğüne şükretmektir. Allah'ın sağ salim onu görmeyi nasip ettiğine olan şükür hissidir. Özlem varlığıyla yokluğuyla hüzündür aslında. Bazen iki gözün görürken bile özlersin . Hemde öyle bir özlersin ki varlığı yokluğundan daha çok acıtır. Özlemin yakınlığıdır asıl çekilmez olan uzakken neyse ne de asıl yakınken çekilmez.