28 Ocak 2020 Salı

Heyecanım

Aslında uzun zamandır bekliyorum. Daha heyecanlı olmayı, daha hevesli ve daha motive olmuş hissetmeyi. Bekliyorum. Ama zaman zaman iyi hissetsem de hevesim ve motivem gelmiyor. Bir şeyler için heyecanlanamıyorum. Sebebini bilmiyorum.
Lütfen, geri gel.

12 Ekim 2017 Perşembe

Nefes

Nefes..
Aslında herkesin ihtiyaç duyduğu bir araç.
Tabi öncelikle kişiler nefes kelimesine hangi anlamda bakıyor bu sorunun cevabı öğrenilmeli. Çünkü nefes bazıları için sadece oksijen olarak görülse de bazı kişiler nefese çok daha farklı anlamlar yükleyebilir.
Ben mesela... Nefesi tanımlarken boğazımdaki düğümü ortadan kaldıran bir şey olarak görüyorum. Şey demek de doğru değil aslında, bir çözüm bir kurtuluş. Belki de özgürlük.
Boğazımdaki düğümün ortadan kalkması oldukça önemliydi benim için. Kalkmıştı da ancak olmuyor işte. Bazı şeylerin konuşulup ortadan kaldırılması gerek, yarım kalan şeylerin tamamlanması gerek. En acısı da bunların tamamlanmayacağını ortadan kalkmayacağını bilmek. Çünkü bazen öyle şeyler yaşanır ki tamamlanamaz herhangi bir çözüme kavuşturulamaz. Bu sebeple de nefes alamazsın ve o salak düğümden kurtulamazsın. Sadece görmezden gelirsin. Durduk yere gözlerinin dolmasını görmezden gelirsin, en mutlu olduğun zaman asılan suratını görmezden gelirsin, kendi kendine konuşmalarını görmezden gelirsin, en berbatı kalbinde nefesini kesen bir acı hissettiğinde bunu görmezden gelirsin.
Çünkü bilirsin eğer bu yaşadığın şeyleri görmezden gelip çığlık atarsan çözüm bulamayacaksın. Kimse sesini duymayacak, sesini duyurmak istediğin kişi seni duymayacak. Öyleyse çığlık atmanın ne önemi var ki? Hayatının normal olduğunu sanmaya devam et, kendini mutlu san, başkalarına aşık olduğunu düşün. Hayat böyle daha kolay!
Nefesten nerelere kadar geldik değil mi?

19 Mart 2017 Pazar

Zaman Zaman

Zamanın uçsuz bucaksız sonsuzluğu, bir hızlı tren ile yarışan sürati , bizim için oldukça önemli şeyleri kendisi ilerdikçe değersiz kılması bazen beni korkutmuyor değil. Bazen anı kutumu açıp kurcalıyorum önceden içindeki bir sakız çöpü bile kaybolsa fark edip üzülen ben şimdi hepsini kendi ellerimle çöpe attım. Sonra oturup düşündüm. Neden? Neden bizim için bir zamanlar çok değerli olan şeyler birden değersizleşiyor? Ya da  zaman o hislerin üzerini örtüyor eskisi kadar heyecan vermiyor. Ya da eskisi kadar acıtmıyor bazı şeyler. Bu 'zaman'ın yaptığı şey hoş mu değil mi bilmiyorum ama bazen beni üzdüğü doğru. Çünkü bencil bir şekilde duygusuzlaştırıyor.

Tamam, belki geçmişçi bir insan olmak doğru değil ama bazen o çekilen fotoğraflar, gördüğümüz anılar bir şeyleri kıpırdatmalı içimizde değil mi?

https://www.youtube.com/watch?v=k_EJ5nj0H_8

10 Kasım 2016 Perşembe

Kendimi Buldumm!

Kendimi kaybettim bir süre, yoktum olamamıştım. Hislerim, duygularım bir adam tarafından acımasızca köreltilmiş, aşkım bir kor ateş gibi boğazımı yaka yaka yutturulmuştu bana. Etrafıma sahte gülücükler sarf etmekten ibaret hayatım tuzsuz yemek acısız çiğköfte gibiydi. Yani anlayacağınız bir hiçten oluşuyordum. Güçlü rolünü o kadar iyi oynuyordum ki Oscar Leonardo yerine bana verilirdi, zavallı adamcağız yine ödülsüz dönerdi evine. Mutlu olduğumu sanıyordum. Her gün aynı şeyleri yaparak kendimi tatmin ediyordum bir nevi. Günaydın de, gülümse, yemek ye, gülümse, okula git, gülümse gülümse gülümse...

Peki hiç kimse sordu mu sen gerçekten gülümsemek istiyor musun diye?

Hayır!


Peki birinin sormasına ihtiyacım var mıydı?

Hayır!


Sonra fark ettim ki aslında acıyı yutmak en iyi tedavi yöntemiydi. Kendimi bulmuştum, kişiliğim yerine oturmuş bir sabah uyandığımda içimden gelerek günaydın demiştim. Bir de ne fark edeyim gerçekten gülümsüyorum. Makyaj yaparken şarkı mırıldanıyorum, bi arkadaşımı mutlu etmek için onun sevdiği yemeği yapıyorum. Ha bir de o fazlalık beş kilo var ya onu vermek içinde kendimde güç buluyorum :).

Güç demişken o sahte güç yerini gerçek güce bırakıyor. Zaten yerinde olan özgüvenim daha da tavan artık mantığım yerimde, hatta o hislerimi körelten adamın adını bile anmıyorum. Nefret de etmiyorum ama çünkü nefret de bir duygu.

Kendimden memnunum, çevremden de e artık yazılarımdan da mutlu olma zamanı geldi. Bazen melankoli bazen komedi bazen trajedi.

Eski yorumları özledim eski beğenilerimi... Tabi adım da artık blog adım. :)

Yeni yazımda görüşmek üzere. Linkini bıraktığım şarkıyı mutlaka dinleyin. Neler hissetirdi size yorum da atıverin :)

https://www.youtube.com/watch?v=R8DuZJ5-dmA

8 Temmuz 2016 Cuma

Ucuz Mutluluk

Bir dilek tuttum bu gece,kabul olması için sabaha kadar dua edeceğim. Vazgeçmemeyi öğrendim belki de artık. Hiçbir şeyin aslında bana, bize uzak olmadığını anladım. Mutluluk aslında özgürlükmüş. Özgür olduğumuzu hissettiğimiz her an mutluymuşuz. Özgürlük ise masmavi deniz de ve yemyeşil ormanlarda gizliymiş. Oksijeni akciğerlerimize doldurmakmış özgürlük.

Balık tutan amcaların kovasında ki belki de on beş tane balığı denize atarak onları özgürleştirmekmiş. Amcanın bize ne kadar kızacağını bile bile o balıkları özgür etmekmiş mutluluk.

Sana beklentiyle bakan köpeğe bir avuç su verdiğinde onun mutlu olduğunu görmekmiş özgürlük. Belki de sokakta ki o tatlı koca gözlü beş yaşında ki kıza şeker vermekmiş.

Babana bugün çok yakışıklısın diyerek onun gözlerinde parlamaya sebep olmakmış mutluluk, kardeşine oyun oynaması için telefonunu verdiğinde onun sana minnet dolu bakışların da gizliymiş mutluluk. Annen hastayken sabah erkenden ona kahvaltı hazırlamakmış.

Kitap manyağı kuzenine en sevdiği kitabı almakmış.

Mutluluk ucuzmuş aslında. Mutluluk sana balkona çıkıp başını yukarı kaldıracağın süre kadar uzakmış.

Gökyüzüymüş.